Colmar ’ı yılbaşı zamanı ziyaret etmenin üç kötü yanı var: birincisi konaklama fiyatlarının yüksek oluşu, ikincisi birçok güzel restaurantın ya tamamen kapalı ya da kısıtlı saatlerde hizmet veriyor olması, üçüncüsü de açık olan güzel restaurantlarda yer bulma sıkıntısı ve bu sıkıntıyı yaşamamak için gerekli olan rezervasyon süreci.

Yılın her dönemi yoğun ziyaretçi akınına uğrayan Colmar’da Christmas ve yılbaşında gerçekten çılgın bir hareket var. Normalde rezervasyon gerektirmeyen mekanlar rezervasyon isteyebiliyor. Bazıları kendi websitelerinden, bazıları da The Fork gibi rezervasyon sitelerinden rezervasyon alırken bazıları sadece telefonla rezervasyon kabul ediyor. Siz de Colmar’a Christmas ya da yılbaşında gidecekseniz gözünüz korkmasın, biraz azimle hepsi hallediliyor : )

Biz öncelikle yoğun bir araştırma yapıp kendimizi iyi hissedebileceğimiz, samimi ve bütçemize uygun yerlerin listesini çıkardık. Bir yandan da bizim orada olduğumuz günlerde hangi saatlerde hizmet verdiklerini ve rezervasyon gerektirip gerektirmediklerini öğrenmeye çalıştık.

Michelin Konsepti

Araştırmalarımızda gördük ki Alsace’ın genelinde olduğu gibi Colmar’da da Michelin yıldızlı ya da Michelin rehberlerine giren mekan sayısı oldukça fazla. Açık konuşalım, Michelin bizim için bir anlam ifade etmiyor. Hatta Michelin adını duyunca aradığımız samimiyeti ve yerelliği bulamayacağımızı, bütçemizin bu yemeğe asla yetmeyeceğini falan düşünüp hemen tedirgin oluyoruz.

Fakat anladık ki yüksek fiyatlar, mini mini ve sanat eseri kıvamındaki tabaklar, bize samimiyetsiz gelen kasıntı ortamlar “genelde” Michelin yıldızı alan yerlerin “çoğu” için geçerli. Yıldız almadan sadece rehbere girenler için aynı genellemeyi yapmamak lazımmış. Gayet doyurucu porsiyonlarla uygun fiyata leziz yemekler mümkün. Biz de hayatımızda ilk defa bu seyahatimizde Michelin rehberlerine girmiş bir yerde yemek yedik ve hem yemekler ve fiyatlardan memnun kaldık hem de kendimizi çok iyi hissettik.

Bu arada Michelin’e bir bölüm ayırdık diye gözünüz korkmasın; dediğim gibi bizim zaten normalde Michelin’le bir alakamız yok : ) Colmar’da Michelin’le hiç ilgisi olmayan ve listemize giren sayısız güzel mekan var. Birazdan hepsinden bahsedeceğiz : )

Rezervasyon Olayları

Rezervasyon konusuna dönecek olursak; kabul edelim biz de bu işi hiç sevmiyoruz. Sırf bir yerde belirli bir saatte rezervasyonumuz var diye o an içinde bulunmaktan büyük keyif aldığımız bir ortamdan çıkma fikri keyfimizi kaçırıyor. Fakat daha önce başka şehirlere yaptığımız seyahatlerde nasıl olsa yer buluruz diye gidip çok istediğimiz yerlerde kapıdan döndürüldüğümüz, nasıl olsa biri kalkar bekleyelim desek de “kapanana kadar tüm masalar rezervasyonlu üzgünüz” cümlelerini sık duyduğumuz için bu işi biraz ciddiye almaya başladık. Bir yerde yemek yemeyi gerçekten çok istiyorsak, bu mekanda rezervasyonsuz yer bulmanın yılın hiçbir zamanı mümkün olmadığına kanaat getirmişsek, ya da yılbaşı gibi gittiğimiz şehrin yoğun turist barındırdığı bir zamana denk gelmişsek el mahkum rezervasyon olayına el atıyoruz.

Colmar’daki birçok mekan sadece öğle ve akşam servisleri için açık oluyor. Genellikle öğle servisleri 12:00-14:00, akşam servisleri ise 19:00-21:30 arasında. Biz Colmar’da kaldığımız iki gün boyunca Kaysersberg ve Rouffach’ı da görmek istediğimiz için toplu taşıma araçlarının saatlerine uymak zorundaydık. Bu sebeple listemizdeki bazı yerlerin öğle yemeği servisi verdiği saat aralıklarına yetişemeyeceğimiz önceden belli olmuştu. Öğle yemeklerini gelişine bırakıp akşam yemekleri için rezervasyon çalışmalarına başladık ve mekanlara duruma göre e-posta, websitelerindeki iletişim formu ya da sosyal medya üzerinden ulaştık. Bazı mekanlar dönüş yaptı, bazıları yapmadı; bazıları sadece telefonla rezervasyon aldıklarını söyledi.

Yılbaşı gecesi için pek umut ışığı yoktu. Neredeyse her yer bu geceye özel fiks menü uygulaması yapıyordu ve menü fiyatları TL’ye çevrildiğinde gözlerimizi yuvalarından çıkarıyordu. İzninizle başımızdan geçen bir anıyı anlatarak olayın dramatikliğini vurgulayayım. Colmar’da tek bir yere gitme hakkın var, nereyi istersin deseler kesin ve tek cevabım Wistub La Petite Venise olurdu. Burası 2017 Michelin Rehberi’nde yer alıyor ve i-na-nıl-mazz bir atmosferi var. Yılbaşı gecesi burada yer bulabilmek için deli gibi uğraşıyorum. Websitelerindeki e-posta adresine yazdım, yanıt gelmiyor. Sosyal medyadan bulup yazdım, yanıt gelmiyor.

Canım Wistub La Petite Venise

Canım Wistub La Petite Venise

En sonunda telefonla aradım (telefonla aradığım mekanlara sempatik olayım diye “Bonjour! Parlez-vous anglais?” diye İngilizce konuşup konuşmadıkları soruyorum bu arada). Yanıt veren kadın eh biraz dedi ve konuşmaya başladık. 30 ya da 31’i akşamı yerimiz var ama menü uyguluyoruz ve önceden ödeme alıyoruz dedi. Menünün fiyatını soruyorum, bir türlü anlamıyor. Tabu oynar gibi farklı şekillerde anlatmaya çalışıyorum, yok! En sonunda kızdı ve suratıma kapattı! Sen misin kapatan! Colmar Turizm Ofisi’ne e-posta attım (ahahahah):”Ben burada rezervasyon yapmaya çalışıyorum bir türlü anlaşamıyoruz, bir yardımcı olsanız”. O kadar istiyorum burada yemeyi bilmem anlatabildim mi : ) Neyse uzatmayayım; bir şekilde bana geri dönüş yaptılar ve hayat enerjimi bir anda emip alacak yanıtlarını ulaştırdılar: “Menü kişi başı 100 Euro”… (Colmar’daki diğer tüm mekanlarda da yılbaşı gecesi için fiyatlar bu civardaydı) Bu noktadan sonra yılbaşı gecesini spontane yaşamaya karar verdik ve illa bir yere gitmeye gerek yok, bir yerlerden sandviç falan alırız nedir canım diyerek konuyu kapattık.

Wistub La Petite Venise’den sonra gözümün kaldığı ikinci mekan ise Chez Hansi’ydi (ve ne tesadüf ki burası da 2017 Michelin Rehberi’nde yer alıyordu). 31’inde kapalı olduklarından, 30’u akşamı için burayı seçmiştik. Yılbaşı zamanı telefonla rezervasyon kabul ediyorlardı ve İngilizce’yi çok iyi bilmedikleri halde kendileriyle çok güzel anlaştık. Telefona yanıt veren hanım bana hangi otelde konaklayacağımızı sordu ve sadece ismimi alarak 19:30’a rezervasyonu yaptığını söyledi.

Böylece bir rezervasyonla Colmar’a doğru yola çıktık : ) Listemizdeki hangi yerlere gidebildik; yılbaşı akşamı başımıza ne geldi, gidemediğimiz yerler nereler anlatmaya başlamadan önce belki geleneksel Alsace mutfağı ve Alsace şarapları hakkındaki yazımızı okumak istersiniz : )

Poulaillon

Poulaillon

Poulaillon

Poulaillon, pretzel’a benzeyen “moricette” adlı geleneksel Alsace ekmekçiklerinin doğum yeri. Église des Dominicains’ın yanıbaşında bulunan fırın hem kahvaltı, hem atıştırmalık hem de tatlı molası için mükemmel bir adres. Biz birbirinden güzel moricette sandviçlerinden pesto-mozzarella-domatesli olanı seçtik. Tezgahtaki ağız sulandıran tatlılardan da yaban mersinli turta (part de tarte aux myrtilles) hemen orada midemize inerken muzlu-çikolatalı milföy de moricette ile birlikte bizimle Kaysersberg’e kadar geldi : ) Alsace’ın ünlü turtalarından “flan vanille” ya da “flan coco” görürseniz onu da affetmeyin : )

Poulaillon'un yaban mersinli turtası

Poulaillon’un yaban mersinli turtası

Brasserie des Tanneurs

Brasserie des Tanneurs’ün hem bisikletler, sandalyeler, tencere-tavalar, dolaplar, kuru ağaç dalları ve Alsace’ın simgesi leyleklerle donatılmış dış cephesi, hem de tahta panjurlu pencerelerinden görünen kırmızı pötikare perdeleri ve tahta masa sandalyeleriyle iç mekanı oldukça tatlı dekore edilmiş. Biz buraya öğle yemeği için spontane bir şekilde girdik ve kalabalık olmasına rağmen üst katta yer bulabildik.

Ben geleneksel kaserolünde sunulan baeckeoffe’yi tercih ettim, Onur da mantarlı tarte flambée. Yanında da Alsace’in tek kırmızı şarabı Pinot Noir sipariş ettik. Açıkçası ilk defa denediğim baeckeoffe beni pek memnun etmedi. Yahni şeklindeki etlerle zaten pek aram yok; ama bu geleneksel Alsace yemeğini tatmasam olmazdı. Kuzu ve dana eti yine neyse de domuz eti yiyebileceğim türde değildi.

Baeckeoffe

Bu yemek benim damak tadıma mı uygun değildi yoksa burası mı güzel yapamadı yorumlayamıyorum. Yine de menünün çok geniş olduğunu ve tarte flambée’nin gayet başarılı olduğunu vurgulayayım da listelerinize almamazlık etmeyin : )

Chez Hansi

Duvarlarından çiçekler sarkan bir kurabiye ev, geleneksel Alsacien kıyafetlerini giymiş güler yüzlü iki hanım, Hansi’nin tatlı çocukları ve çiçeklerle bezeli tabaklarında sunulan geleneksel Alsace yemekleri… Bir cümle içine bu kadar güzellik nasıl sığar insan şaşırıyor! Chez Hansi, Alsace’a yaptığımız bu seyahatte en keyif aldığım yerlerin başında geliyor.

Rezervasyon sürecinden yukarı bahsetmiştim. İşte o gün gündüz vakitlerinde Colmar’ı keşfederken kendimizi Chez Hansi’nin önünde bulunca içeri girip rezervasyonu bir teyit edelim dedik. Dünya tatlısı bir yaşlı hanım karşıladı bizi hemen. Öğle yemeği servisi bitmişti ve akşam için de maalesef hiç yerleri yoktu. Durun dedim yanlış anladınız, biz rezervasyonumuzu teyit etmek istedik.. “Ahh, siz şu oteldensiniz değil mi? Neydi? Ibis, hah! Tabii ki akşam bekliyoruz!” diyerek haftalar öncesinden yaptığımız konuşmayı hatırlayıp yüzümüze kendisininki gibi sıcak bir tebessüm kondurdu.

Alsace'a özgü şarap kadehleri

Akşam yerimiz hazırdı. Öğlen bizi karşılayan hanım başka bir tarafa servis yapıyordu. Bize servis yapan hanım da çoğunlukla tatlı, biraz da sertti : ) Siparişlerimizi verdik: Quiche Lorraine ve sarımsaklı tereyağ soslu biftek (Faux-Filet de bœuf “Maître d’hôtel”) yanına da benim için Alsace’ın ünlü beyaz şaraplarından Reisling. Garson hanım Onur’a “Bir şey içmiyorsanız su getireyim mi?” diye sordu; suyla hiç arası olmayan Onur’un “Teşekkür ederim, hayır” yanıtını beğenmeyince bir sürahi suyu getirip Onur’un önüne koydu: “İçeceksin! Ne demek hayır! Su yahu bu!” ahahahahah. Yemeği beklerken pretzel tipli minik tuzlu krakerlerle servis ettikleri şarabım geldi; beyaz şarapla hiç aram olmamasına karşın aşırı beğendim ve o geceye kadar Alsace’ta neden hep Pinot Noir içtiğime hayıflandım.

Yemeklerimiz de gerçekten çok lezizdi. Onur çok doyup da tabağındaki sebzeleri bıraktığı için yine garson hanımdan fırça yedi. “Gerçekten çok doydum” diye diye kadını zar zor ikna etti : )

Quiche Lorraine

Kısacası Chez Hansi, Colmar’da yaşayan bir akrabamıza akşam yemeğine gitmişiz gibi hissettirdi bize : ) Siz de Chez Hansi’ye ve bu tatlı kadınların sunduğu muhteşem yemeklere mutlaka bir şans verin!

Citron et Basilic

Colmar Gezi Rehberi yazımızda bahsettiğimiz Colmar’ın kapalı pazarı Marché couvert de Colmar’ı gezerken öğle yemeği yememiş olduğumuzu karnımızdan gelen sesler üzerine idrak etmiştik : ) Pazar yerindeki minik mekanlar oldukça cezbediciydi ama içlerinde en cezbedicisi Citron et Basilic’ti. Buraya araştırıp gitmemiştik ama tüm masalarının dolu oluşu ve masalardaki tabakların görüntüsü buranın doğru seçim olduğunu ispatlıyordu.

Citron et Basilic - Marché couvert de Colmar

Citron et Basilic – Marché couvert de Colmar

Bir masa boşalır boşalmaz hemen yerimizi kaptık ve leziz bir tarte flambée eşliğinde birer kadeh Pinot Noir içtik. Haklı çıkmıştık; burası kesinlikle doğru seçimdi…

Tarte flambée

Au Croissant Doré

Au Croissant Doré'nin dünyalar tatlısı cephesi

Au Croissant Doré’nin dünyalar tatlısı cephesi

Daha Colmar’a gitmeden Rue des Marchands üzerinde, pembe Art Nouveau cephesiyle etrafındaki binalardan sıyrılan Au Croissant Doré’yi listemin başlarına yerleştirmiştim. 31 Aralık sabahı, bizi Rouffach’a götürecek trenin kalkmasına henüz 1 saat kadar varken kendimizi erkenden Colmar’ın sessiz sakin sokaklarına atmıştık. Etrafta kimseler yokken gönlümüzce rahat rahat fotoğraf çekebilmiştik ama kahvaltı etmeye vakit kalmamıştı. Au Croissant Doré’yle ilk buluşmamız o an gerçekleşmişti ve kese kağıdına paket yaptırdığımız iki kruvasanı kemire kemire tren garına doğru yürümüştük. Bu noktada Onur’un cümlesini size aktarmak istiyorum: “Hayatımda yediğim en güzel kruvasan, üstelik sıcacık!”

Kese kağıdının güzelliği!

Kese kağıdının güzelliği!

Aynı gün öğleden sonra bir tatlı molası için girdik Au Croissant Doré’ye. Girişteki değme Paris kafesine taş çıkaracak güzellikteki salonda hiç yer yoktu. Bizi arka taraftaki pembe alana almak istediler ama diğer öndeki salon kadar muhteşem olmadığı için nazikçe reddettik ve önde bir yer boşalana kadar beklemeyi tercih ettik. Neyse ki daha bir dakika bile geçmeden bir masa boşaldı ve biz muhteşem Art Nouveau posterlerin, çerçevelenmiş küpürlerin altında, masa lambamızın loş ışığı eşliğinde oturup ortamı incelemeye başladık.

Kısa boylu, oldukça yaşlı ama bence aşırı cool bir hanım etrafta koşturuyordu. Siparişleri alıyor, benzerliklerinden oğlu olduğunu düşündüğüm adama kasada yardım ediyor, boşları topluyor, kısaca bir saniye bile yerinde durmuyordu. Pastaların yer aldığı vitrinde son kalan bir dilim turta bize dakikalardır göz kırpıyordu ve onu yemek için sabırsızlanıyorduk. Bu tatlı hanım bizim siparişimizi almaya geldiğinde iki cappuccino ve “flam” sipariş ettik. Kadıncağız anlamadı. Gelin benimle diyip vitrine yürüdüm ve göz koyduğumuz üstü yanık turtayı gösterdim. “Ahhh, flan!” diyerek bizi düzeltti gülerek : ) Hayatımızda yediğimiz ennnnnnn güzel tatlıya kavuşma hikayemiz de böyleydi işte : ) Abartı yok, gerçekten hayatımda yediğim en güzel tatlı Au Croissant Doré’nin flan’ı. Flan’ı başka yerlerde de yedim ama buranınkiyle yakından uzaktan alakası yok.

Au Croissant Doré'nin leziz flan'ı

Au Croissant Doré’nin leziz flan’ı

İster kahvaltı ister kahve molası için Au Croissant Doré mutlaka listenizin başında yer almalı. Ve eğer vitrinde flan görürseniz tereddüt etmeden sipariş verin, kesinlikle pişman olmayacaksınız.

Sushi’s

Yılbaşı için hiçbir yere rezervasyon yaptıramayıp en kötü sandviç falan alırız demiştik ya; o iş yalan oldu : ) Öğleden sonra otele gidip biraz dinlendikten sonra, akşama doğru sokak satıcılarından krep ya da Kamie’den bir sandviç alma niyetiyle otelden çıktık. Sokak satıcılarının hepsi ortadan kaybolmuştu. Colmar’ın supermarketi Monoprix ve görece küçük marketi Casino Shop zaten bugün kapalı olacaktı. Kamie’de sandviç kalmamıştı. Sandviççilerin kralı Bagelstein da pazar günü kapalıydı. Colmar’daki tek McDonalds şehrin dışında ve 1,5 km uzaktaydı, gitsek bile açık olma garantisi yoktu. Kısacası ortada kalakalmıştık.

La Petite Venise’e kadar gittik ama yemek yiyebileceğimiz ya da bir şeyler alabileceğimiz hiçbir yer bulamadık. Kaderimize razı olup Grand Rue’ya döndük ve cadde üzerinde yürümeye başladık. Derken karşımıza bir Lübnan restaurantı çıktı. Pencereden göründüğü kadarıyla tüm masalar doluydu. Sessizce yürümeye devam ederken Onur “Sushi!” diye bağırdı. İçeride insanlar vardı ama kapatmak üzerelerdi ve sadece take-away verebileceklerini söylediler. Nasıl sevindik anlatamam!

Sushi's te sushilerimizi beklerken : )

Sushi’s te sushilerimizi beklerken : )

Sushilerimiz taze taze yapıldı ve acı-tatlı soya sosları, zencefil turşuları ve wasabiler eşliğinde paketlenerek teslim edildi. Aç kalmaktan kurtulmuş olmanın sevincinden midir emin değilim ama ben çok beğendim. Colmar’da geleneksel Alsace yemeklerine alternatif arayanlar olursa bu uygun fiyatlı Japon restaurantını deneyebilirler.

Restaurant Palmyre

Sushiyi take-away alınca Onur’un aklına parlak bir fikir geldi: neden şu Lübnan restaurantına da take-away bir şeyler verirler mi diye sormuyorduk? İçeri girdik; yemekleri hazırlayan kadın İngilizce bilmiyordu, biz de ne Fransızca ne Arapça. Bu sırada çıkıp gelen orta yaşlı garsonla İngilizce çat pat anlaşabildik ve take-away falafel siparişi verdik.

Restaurant Palmyre'nin iç dekorundan bir parça - insanları rahatsız etmeden ancak bu kadar çekebildim : )

Restaurant Palmyre’nin iç dekorundan bir kare – insanları rahatsız etmeden ancak bu kadar çekebildim : )

Siparişi beklerken etrafı incelemeye başladık. Kilimlerle ve rengarenk kumaşlarla oldukça otantik bir şekilde dekore edilmiş Lübnan ve Suriye yemekleri sunan bu restaurant tıka basa doluydu ve misafirlerin neredeyse tamamı Fransızdı. İnsanlar oldukça eğleniyordu ve kebaplar, humuslar, çeşitli mezeler havada uçuştukça bizim de ağzımızın suyu akıyordu. En nihayetinde paket falafellerimizi alıp sushilerimizle birlikte yemek üzere bir banka oturduk. Falafeli beğenmedik ama eve dönünce sonradan yaptığımız araştırma Restaurant Palmyre’nin oldukça başarılı bir mekan olduğunu söylüyordu. Belki denemek istersiniz diye size de bahsetmek istedik.

Banka otururken yanımızdan “Bon Appétit!” diyerek geçen Fransızlara “Merci!” diye yanıt verip durumun absürdlüğüne gülüyorduk. Fıkra gibiydik: “Bir gün iki Türk Fransa’da bir bankta oturmuş sushi ve falafel yerken..” Hem karnımızı doyurmuş olmanın, hem de hafızalarımıza unutulmayacak bir anı kazımış olmanın mutluluğuyla gülerek yürümeye başladık Colmar sokaklarında. Birkaç saat içinde akreple yelkovan buluşacak ve biz havai fişeklerin altında daha önceden otel odamızın penceresinde soğuttuğumuz bir şişe şarap eşliğinde 2018’in gelişini kutlayacaktık…

Listemizdeki Diğer Colmar Mekanları

Alsace winstub’ları

  • Wistub La Petite Venise
  • Le Petit Tanneur
  • Le Fer Rouge
  • Schwendi Bier Und Wiestub
  • Winstub La Taverne Colmar
  • Winstub Au Cygne
  • La Fleur de Sel
  • La Pergola
  • L’Epicurien
  • Winstub La Krutenau
  • Au Chasseur
  • Le Flamm’s
  • Le Petit Schlossberg
Winstub La Krutenau

Winstub La Krutenau

Kahve & Çay

  • Le Boudoir
  • 1924- Un Monde de Cafés

Kahvaltı

  • Jadis et Gourmande
  • Bistrot Gourmand
  • Kamie
Jadis et Gourmande

Jadis et Gourmande

Kamie

Kamie

Sandviç / Bagel

  • Bagelstein
Bagelstein

Bagelstein

Pastane & Fırın Ürünleri

  • Pains d’Epices Fortwenger
  • Boulangerie Patisserie L’Artisane
  • Patisserie Gilg
  • Maison Alsacienne de Biscuiterie
Pains d'Epices Fortwenger

Pains d’Epices Fortwenger

Çikolata

  • Jacques Bockel

Şarküteri ve Alsace’a Özgü Tatlar

  • Fromagerie Saint Nicolas
  • Chez Thierry
  • Sezanne
  • Au Brin de Paille
  • Douceurs et Plaisirs d’Alsace
Chez Thierry

Chez Thierry

Şarap Butiği

  • VINUM Maison Pfister Colmar
  • Domaine Martin Jund
  • Domaine Robert Karcher et Fils
  • Domaine Viticole de la Ville de Colmar

 

Colmar’la ilgili anlatacaklarımız bitmedi!  Colmar hakkındaki genel bilgilendirme yazımıza buradan, Colmar Gezi Rehberimiz’e ise buradan ulaşabilirsiniz.

Colmar hakkında daha fazla fotoğraf için sizleri Instagram hesabımıza ve #yalniziyigezdik_colmar etiketimize de bekliyoruz : )