Bu dünyada 1) seyahat etmek 2) seyahat planlamak kadar sevdiğim bir şey var mı emin değilim. Hele bu planlar gerçekleşip de unutulmaz anlara dönüşürse benden mutlusu olamaz. Ama bazen planlarda hiç tahmin etmeyeceğimiz sapmalar olabiliyor ve hayat bizi bambaşka tecrübelere yönlendiriyor. Ravello da bizim için planlarımız dışında tecrübeler yaşadığımız ve asla unutamayacağımız anılarla döndüğümüz bir yer oldu. Her adı geçtiğinde yüzümde saçma bir sırıtış oluşuyor ve eminim ölene kadar da böyle olacak : )

Ravello, deniz seviyesinden 400 metre yükseklikte bulunması sebebiyle koca bir seyir terası niteliğinde bir belde. Amalfi Sahilleri’nin sadece plajlardan oluşmadığının en güzel kanıtı belki de. Kayalık kenarlarındaki bahçeleriyle nefes kesici manzaralar sunan Ravello 1996 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne dahil edilmiş.

Burası gerçekten o kadar büyülü bir yer ki, adımınızı attığınız her yerde bambaşka bir rüya yaşıyorsunuz. Duomo Meydanı’ndaki heybetli çam ağaçlarının altından karşıdaki yemyeşil tepeleri; Ravello Sita durağındaki panaromik noktadan, Villa Rufolo’dan, Villa Cimbrone ve buradaki “Sonsuzluk Terası”ndan Tiren Denizi’nin maviliği ile limon bahçeleri ve üzüm bağlarının yeşilliğinin buluşmasını izlemenin tadına doyamayacaksınız.

Richard Wagner, Greta Garbo, Virgina Woolf gibi sanatçıların gönüllerinin bir kısmını bıraktıkları Ravello’da sizin de bir parçanız kalacak eminim!

Ravello’da Ulaşım

Ravello’ya Amalfi’den kalkan Scala-Ravello Sita otobüsleri ile ulaşabilirsiniz. Yolculuk yaklaşık 20-25 dk sürüyor. Yaz aylarında gece yarısına kadar otobüs bulunsa da her zaman otobüs çizelgesine bakarak hareket etmekte fayda var. Bu arada bazı otobüslerin son durağı Ravello iken bazıları Ravello’dan sonra Scala’ya da gidiyor. Ravello’ya gelince şoför anons yapıyor ama yine de dikkatli olmakta fayda var : )

Amalfi Sahilleri Gezi Rehberi yazımızda Amalfi Kıyıları’nda ulaşıma ilişkin daha detaylı bilgi bulabilirsiniz.

 

Ravello’da Gezilecek Yerler

Panaromik Sita Durağı: Ravello’da keşfedilecek yerler Sita durağından iner inmez başlıyor. Durağın hemen karşısındaki panaromik terasta durup limon bahçelerini ve bağları, Tiren Denizi’ni, Minori’yi ve Maiori’yi içinize çekin. Keyif yapmak için banklar da mevcut. Buradan dünyanın en güzel açık hava konser alanı olan Villa Rufolo’nun bahçelerine kurulmuş sahneyi de görebilirsiniz. Bu manzaradan ayrılabilirseniz eğer tünelden yürüyerek beldeye giriş yapabilirsiniz : )

Duomo Meydanı: Ravello’ya geldiğinizde sizi Ravello Katedrali’nin (Duomo) çan kulesi karşılayacak. Birkaç adım sizi Duomo Meydanı’na ulaştıracak. Meydanın ortasında şöyle bir kendi etrafınızda dönün: solunuzda birkaç minik kafe ve dükkan, arkanızda iki yanı çiçeklerle süslü merdivenleriyle Duomo, sağınızda kartpostallara yakışır pastel sarısı cephesi ile Duomo Cafe ve tam karşınızda bayıldığım çam ağaçları eşliğinde yemyeşil tepeler…

Bu arada İtalya’nın upuzun incecik gövdeli, dalları bulut gibi kümelenmiş bu çam ağaçlarına bayılıyorum. Ağaçlar İngilizce’de “stone pine”, Türkçe’de “fıstık çamı” olarak geçiyor ve botanik adları “Pinus pinea”.

Villa Rufolo: Instagram’da Ravello ile ilgili paylaşımların %50’sinde bir çam ağacına eşlik eden iki kubbeli kule ve engin bir deniz görürsünüz. “Bunu nereden çekmişler yaaa” diye merak ediyorsanız artık cevabını biliyorsunuz: Villa Rufolo : ) Duomo Meydanı’nın girişinde, çan kulesinin hemen karşısında yeşil ferforje kapı sizi Villa Rufolo’ya ulaştıracak.

Bahçeleri gezmek ücrete tabi ve kişi başı 7 Euro. Tower Museum’u (Torre Museo) da ziyaret etmek isterseniz toplam 9 Euro ödemeniz gerekiyor. Açık konuşalım, Ravello’yu ziyaret eden herhangi birine önerilecek en önemli iki yapı olan Villa Rufolo’yu (diğeri Villa Cimbrone) biz gezmedik. Euro’nun 4 TL’yi geçtiği şu günlerde zaten Sita durağından bir kısmını izlediğimiz manzarayı görmek ve sırf o meşhur fotoğrafı çekmek için iki kişi 14 Euro vermek içimize sinmedi. Buraya kesinlikle gideriz diye liste başı yaptığımız bu yer son anda liste dışı kaldı. Planlar bazen de bozulmak için vardır değil mi? : )

Tabi bu durum sizi etkilemesin. Villa Rufolo’nun manzarası gerçekten çok efsane. Alman besteci Richard Wagner 1880 yılında Villa Rufolo’yu ziyaretinde bahçesinden ve manzarasından o kadar etkilenmiş ki burası “Parsifal”operasının sahne tasarımına ilham olmuş. Wagner’in onuruna 1952’te düzenlenmeye başlayan ve her yıl Temmuz ayında gerçekleşen Ravello Festivali’nde konserler Villa Rufolo’nun muhteşem manzara eşliğinde gerçekleşiyor. Biz 13 Temmuz’da gitmiştik ve şansımıza bir tek o gün konser yoktu : D Şimdi düşününce iyi ki yokmuş diyorum; yoksa size birazdan anlatacağım macerayı yaşayamazdık : ) Festival hakkında daha detaylı bilgi almak için websitelerini ziyaret edebilirsiniz.

Villa Cimbrone: Şu an 5 yıldızlı bir otel olarak hizmet veren Villa Cimbrone, muhteşem bahçeleri ve “Sonsuzluk Terası”nın enfes manzarası ile kesinlikle görülmesi gereken yerlerden. “Siz gördünüz değil mi?” derseniz utana sıkıla “cık” diyeceğiz : ( Ravello’nun merkezinden Villa Cimbrone’ye giden yolda yer alan Mimi Pizzeria’da siparişimizi uzun süre bekleyince, hava kararmadan Ravello-Minori yürüyüşümüzü gerçekleştirebilmek için Villa Cimbrone’ye gitme planımızı bozmak zorunda kaldık. Sizin zamanınız varsa mutlaka görün diyoruz. Instagram’daki Ravello paylaşımlarının diğer yarısı buradaki Sonsuzluk Terası, bahçeleri ve terastaki heykeller içerikli. Bahçeleri gezmek ücretsiz ve toplamda 10 dklık bir yürüyüşle Duomo Meydanı’ndan buraya ulaşabilirsiniz.

Via Roma: Duomo’nun merdivenlerini sağınıza alırsanız, Galleria D’Arte Ravello’nun hemen yanından uzanan ince sokak Via Roma oluyor. Burada hediyelik eşya, seramik, giysi vs satan birçok minik dükkan mevcut. Sokağın sonundaki Baffone Gelateria ise kesinlikle ödül niteliğinde!

Via della Marra: Baffone’nin hemen karşısından başlayan sokak Via della Marra. Burada büyükçe bir seramik atölyesi var. Bed & Breakfast konseptli Palazzo Della Marra’nın binası, kemerleri ve arkasındaki manzara ile tam bir kartpostal. Biraz ilerleyince Duomo Meydanı’na çıkıyorsunuz.

Via Richard Wagner: Duomo Meydanı’ndan Via Roma’ya girmeden önce hemen sağınıza bakarsanız iki yanı zakkumlarla donatılmış sakin bir sokak göreceksiniz. Sokakta çok özel bir şey yok ama bizce tadını çıkarmaya değer.

Via S. Francesco: Ravello’nun merkezinden Villa Cimbrone’ye giderken bu sokağı tercih ederseniz, ufak tefek dükkanların bitiminde sizi merdivenli bir yol karşılayacak. Bu yolun sağında üzüm bağları, tam karşınızda ise Chiesa S.Francesco dei Frati Minori Conventuali’nin pembe çan kulesi yer alıyor.

Ravello’da Yeme-İçme Rehberi

Baffone Gelateria Artigianale: Bakın büyük harflerle yazacağım: HAYATIMDA BU KADAR GÜZEL BİR DONDURMA YEMEDİM! Buranın methini duymuştuk ama bu kadarını da beklemiyordum doğrusu. Kadife dokulu “Baffoncello” aromalı gelatoyu tattığım anı kesinlikle betimleyemeyeceğim: dünyadaki tüm limon ağaçlarını kucaklamışım gibi bir şey işte! Abartıyor olabilirim, bilmiyorum ama o kadar muhteşemdi ki benim için çıtayı aşırı yükseltti. Her dondurmayı bununla kıyaslıyorum, her yerde bu dokuyu bu tadı arıyorum. Minori’deki Caffe’ Umberto maceram bu yüzden hüsranla sonuçlandı. Türkiye’de belki buna yakın bir limonlu dondurma yerim diye geçenlerde Cremerie Milano’ya gittim; yok, yok, kesinlikle yok! “Ay yerim yok şekerim şimdi yiyemeyeceğim” demeyin, bizi üzmeyin : ) “Baffoncello”nun yanında alabileceğiniz en güzel diğer çeşit “Cremino” olabilir; bu da aklınızda bulunsun.

Mimi Bar & Pizzeria: Via S. Francesco’nun merdivenlerinden çıkarken çok sevinçliydik çünkü Mimi Bar & Pizzeria’ya gidip enfes bir pizza yeme ve enfes bir şarap içme hayaliyle yanıp tutuşuyorduk! Bir yandan da acıkmaya başlamıştık ve buranın bu kadar övülüyor olması beklentimizi acaip yükseltmişti. Mimi’ye ulaştığımızda kapının karşısında dört masadan oluşan minicik bir alan gördük. Üç kadın da kapının dışında bekliyordu. Herhalde başka bir şey bekliyorlar diye anlam veremeden içeri girdik. Kapıdan girer girmez “enoteca”yı (şarap barı) andıran bir alan görünce hevesimiz iyice kabardı. Etrafta “save water drink limoncello” yazılı T-shirtleriyle dolanan birçok genç çalışan vardı. “Off çok tatlı burası yeaa” şeklindeki düşünce balonlarımız çalışanlardan birinin “rezervasyonunuz var mıydı?” sorusu ile “rezervasyon mu lazımdı?” şekline dönüştü. Hayır rezervasyonumuz yoktu. Aklımıza bile gelmemişti : ( O zaman çok üzgündü ama saat 21:00’e kadar tüm masaları doluydu (gittiğimizde saat 19:00 oluyordu). “Ya lütfen yapmayın hemen yiyip kalkarız üzmeyin bizi, bak tüm masalar bomboş” diye yakarmalarımıza karşılık bulamadık. “Gerçekten bahçedeki ve girişte dışarıdaki alandaki tüm masalarım dolu, içerisi de özel bir organizasyon sebebiyle kapalı bugün” diyince kaderimize boyun eğdik.

Tam kuyruğumuza baka baka çıkıyorduk ki Onur’un aklına muhteşem bir fikir geldi: take-away alalım! “Bak o olur” dediler ve elimize bir menü verdiler. Seçimimiz “Primavera” oldu. Pizzamızın çıkmasını beklerken girişteki şu “enoteca”ya benzeyen şarap şişeleriyle dolu alanda bar masasında bekleyelim dedik.  Bu arada adamlar yalan söylemiyormuş, bir anda rezervasyonlular doluştu. Arada gelen bizim gibi rezervasyonsuz zavallıları da aynı şekilde geri çevirdiler. Yüzlerdeki acıyı gördükçe “ I feel you bro : ( I feel you sis : (” diye elimi kalbime götürmek istedim : D

Bu arada bizim pizza bir türlü çıkmıyordu; biz de çalışanları izleyip zaman geçiriyorduk. Hepsi çok tatlışkoydu ama barmen Sandro içlerinde en tatlışkosuydu. Biz fotoğraf çekerken arkadan koşup gelmiş ve bizi trollemiş mesela; fotoğrafa baktıkça kopuyorum : D Neredeyse 20 dk geçince Sandro’ya gidip “beklerken bize bir içki hazırlayabilir misin bari” dedim; sağolsun muhteşem ötesi bir Lemon Spritz hazırladı. Toplamda 40 dk’nın sonunda da pizzamız fırından sıcacık çıktı. Pizza 6,50 Euro, Lemon Spritz de 8 Euro’ydu. Tabi pizzayı bu kadar bekleyince bizim diğer planlar yalan oldu. Neyse biz pizzayı kaptığımız gibi Duomo Meydanı’na gittik ve burada banklara oturup bu muhteşem pizzayı resmen gömdük! Birkaç gün sonra Napoli’de L’Antica Pizzeria da Michele’in pizzasını yerken “bu mu daha güzeldi Mimi’ninki mi?” diye karşılaştırma yapıyorduk siz düşünün! (Napoli gezi rehberi ve Napoli lezzetleri hakkındaki yazımızı da yakın zamanda yayınlayacağız)

Kıssadan hisse: Buraya mutlaka gidin ama REZERVASYON YAPTIRMAYI UNUTMAYIN!

Mimi aynı zamanda Bed & Breakfast konseptiyle konaklama da sunuyor aklınızda bulunsun. Websitesinden inceleyebilirsiniz.

 

Ravello için listemize aldığımız ama deneme fırsatı bulamadığımız mekanlar

Trattoria Da Cumpa’ Cosimo: Belki de tek dezavantajı Baffone’nin hemen yanında olmak olan Cumpa’ Cosimo maalesef dondurma sevdamıza yenildi.

La Vecchia Cantina: Önünden geçtiğimizde normal servis saatleri olmasına rağmen kapalıydı. Biz de bir daha zorlamadık.

La Cucina di Sofi: Limon ağaçlarının altındaki bahçesi ile gönlümüzü fethedebilirdi ama o da Baffone’ye kurban gitti. Mimi’de yemeye karar kılınca buraya dönmekten de vazgeçtik.

Nino’s Pizza: Burası Ravello’nun en kuzeyinde kaldığı için resmen üşenip gitmedik : )

 

Ravello – Minori Yürüyüş Rotası

amalfi sahilleri yürüyüş rotaları

Ravello’dan Minori’ye Yürüyüş Rotası

Amalfi Kıyıları’nda beldeler arasındaki en güzel yürüyüş rotalarından birisi Ravello-Minori yürüyüşü. Yalnız Minori deniz seviyesinde, Ravello da 400 metre tepede olduğu için rotaya Minori’den başlarsanız daha zorlu geçecektir. Biz de pek tabii Ravello’dan Minori’ye iniş rotasını seçtik. Yolda çok nadiren yüksek, çoğu zaman da alçak ve geniş aralıklı merdivenler bulunuyor. Bu sebeple öğle sıcağında bu rotayı denemek istemedik. Sabahımızı da Fiordo di Furore’de geçirdiğimiz için Ravello’ya akşam üstü gittik. Planımız güneş batışına yakın Ravello’dan yola çıkıp, eşsiz manzaraların tadını çıkara çıkara, limon bahçelerinden ve bağlardan geçerken birkaç İtalyanla sohbet ederek Minori’ye inmekti. Pek tabii öyle olmadı : / Dedim ya, bazı planlar bozulmaya mahkum : )

Mimi’de pizzayı bu kadar beklemek zorunda kalınca Ravello’dan yola çıktığımızda güneş yeni batmıştı. Manzarayı ve limon bahçelerinin güzelliğini kaçıracaktık ama bu rotayı yapmadan dönmek, Sita’ya binip gitmek ikimizin de içine sinmedi. “Ne olabilir ki?” diye çıktığımız yolda başımıza kötü bir şey gelmedi çok şükür ama tam bir “Adventure Time!” yaşadık. Buyrun birlikte yola çıkalım:

Başlangıç noktamız Duomo’nun karşısında, Villa Rufolo’nun girişinin hemen yanında yer alan Via della Annunziata’ydı. Rotayı Google Maps’te işaretledik; 2.3 km’lik toplamda 37 dklık bir rota çizdi bize. Hava kararmış olduğundan “yollar ya karanlıksa ya kaybolursak” diye hafif bir endişeyle yola çıktık. Villa Rufolo’dan çıkıp Via Reid Nevile ile Via della Annunziata’nın kesişimine ulaştığımızda duvardaki seramik yön tabelaları ve sokaklardaki loş da olsa aydınlatma bu endişelerimizi biraz giderdi. Kendimizden emin adımlarla ilerlemeye başladık. Yol hakikaten çok yorucu görünmüyordu. Bazen düz, bazen aralıkları geniş ve çok alçak merdivenlerden geçiyorduk. Onur telefondan sürekli rotayı kontrol ediyordu; bir yandan da seramik tabelaları takip ediyorduk. Bir yere geldik; “Minori” yazan bir tabela ile işaretlenmiş daha dik merdivenli bir yol uzanıyordu. O sırada Onur’a bir şeyler anlatıyordum ve doğal olarak dikkatini dağıtarak Google Maps’ten yolu kontrol etmesine engel oldum.

Merdivenlerin sonuna gelince birden sokak ışıkları kayboldu. Önümüzde bahçeler uzanıyordu ama bahçelerin ilerisinde kesinlikle tek bir ışık zerresi bile bulunmuyordu. Alabildiğince karanlıktan başka hiçbir şey yoktu. Ben dünyanın en tırsak insanı sıfatımı koruyarak “dönelim!” dedim. Onur da “Ya saçmalama bu kadar geldik, devam hadi!” diye gazladı. Bahçelerin içinden tozlu karanlık yollardan geçerken içimden bildiğim tüm duaları okumaya başlamıştım. Tam o sırada tam tepemizde, kafasını yukarıdaki bahçenin çitlerinden uzatmış muhtemel bir “hellhound” avazı çıktığı kadar havlamaya başlayınca ben de çığlığı bastım tabi! Onu duyan ilerideki bahçenin köpeği de havlamaya başladı ve ortalık curcuna yerine döndü! Onur beni sakinleştirmeye çalıştı: “ya tamam bi şey yok kapalı yerde onlar, devam!” Ben içimden sektirerek yürümeye devam ettim -.-

Biraz ileride bir ev vardı ve soluk bir ışık geliyordu. “En kötü bu insanların evlerine sığınırız ya napayım” diye kendimi sakinleştirmeye çalışıyorken artık yol bitti ve sadece karanlık bir boşlukla karşı karşıya kaldık. “Eaaah ben dönüyom yeter ya!” diye isyan etmem işe yaradı ve Onur da dönmeye ikna oldu. Tabi bu noktada onu ikna eden şeyin ben olmadığımı sonra itiraf edecekti. O karanlıkta “bir çift parlayan göz” görmüş ve hem kendi tırsmış hem de bana çaktırmamaya çalışmış! Eğer o gözleri görseydim şu an hala travmada olurdum sanırım : D Şimdi gülüyoruz ama o an gerçekten aşırı korkmuştum : )

Ravello-Minori yürüyüşü - Via Minori

Ravello-Minori yürüyüşü – Via Minori

Neyse, biz o dik merdivenleri nefes nefese tırmandık. Ben Ravello’ya dönüp Sita’ya bineceğiz diye hayaller kurarken Onur “huoop noluyoruz!” diye beni omuzlarımdan tutup çevirdi. Meğer benim onu lafa tutup tabelaya güvenerek inmemize sebep olduğum merdivenlerin diğer tarafındaki yolda da “Minori’ye gider” tabelası varmış -.-  ve o yol pek tabii ki sorunsuz olan yolmuş. Yani biraz daha dikkatli olsak iki tarafta da Minori yazdığını farkedip Google Maps’in bizim gittiğimizi değil diğerini gösterdiğini farkedecekmişiz…

Yolun ondan sonraki kısmı sokaklardaki aydınlatmalara ve tek tük de olsa yoldan geçen ve bize selam veren İtalyanlara rağmen benim korkumun geçmek bilmediği bir kısımdı. Dakikada bir Onur’a “Kaç dakika kaldı?” diye sordum herhalde. Bir de yolun bir yerine gelince patlama sesleri duyulmaya başlamasın mı! Şaşkınlığımızı atınca hatırladık: o gün Minori’de festival kapsamında havai fişek gösterisi vardı! Neyse ki yaklaştık diye bende bir sevinç bir sevinç! Demin ağlayacak kadın bir anda ağzı kulaklarında sırıtmaya başlıyor, rezalet! -.- Neyse bir anda bir düzlüğe çıktık ve ışıklar içindeki Minori’yi tepeden görebildik! Hayatımda böyle bir sevinç, böyle bir kavuşma duygusu çok az yaşamışımdır sanırım : D Ben Minori’ye ulaştık diye sevinç gösterilerinde bulunup hava fişekleri izlerken Onur sağolsun beni aydınlatarak tüm sevincimi kursağımda bıraktı. Meğer daha “Via Cesare Carola”ya gelmişiz ve daha gidecek 12 dk’lık daha yolumuz varmış -.-  Neyse ki yolun bundan sonraki kısmı Minori’nin ışıkları eşliğinde geçti de sakinleştim : D

Özetle, bir pizza hayatımızda asla unutamayacağımız bir deneyim yaşamamıza vesile oldu : ) Hayal ettiğimiz ve planladığımız gibi bir deneyim olmasa da hayatımızdaki en büyük macerayı yaşamış olduk. Bütün bu hikayedeki ana fikri anlamışsınızdır sanıyorum: Ravello-Minori yürüyüşü için sakın karanlığa kalmayın!