Paris Yürüyüş Rotaları yazı dizimizin yeni bölümüne hoş geldiniz : )  Yeni rotamızda Paris’in 4. bölgesi yani 4e arrondissement’ı karış karış gezeceğiz. Bu bölge Beaubourg, Le Marais ve Ile Saint-Louis muhitlerinden oluşuyor. Bastille Meydanı’nda başlayıp Notre Dame civarında sonlanacak rotamızda her üç muhitin de önemli noktaları yer alıyor.

Pont d'Arcole'den Notre Dame manzarası

Pont d’Arcole’den Notre Dame manzarası

Haussmann’ın ihtişamlı Paris’inden uzak, Orta Çağ havası veren yapıları ve dar sokaklarıyla bu bölge kesinlikle benim favorilerimden! Haydi, hazırsanız Place de la Bastille’den yürümeye başlayalım.

 

Yola Çıkış: Place de la Bastille

4., 11. ve 12. arrondissementların kesişiminde bulunan Bastille Meydanı’nda bir zamanlar ünlü Bastille Hapishanesi yer alıyormuş. Aslında askeri amaçlar için kullanılan bir kale olan Bastille, 13. Louis zamanında başbakanlık yapan Kardinal Richelieu (evet Üç Silahşörler’deki kardinalin ta kendisi!) tarafından hapishaneye çevrilmiş. Burada genellikle soylu aileler ve Voltaire gibi önemli kişiler hapis yatmış. Çok fazla mahkum barındırmasa da zorbalık yönetiminin bir simgesi haline gelen Bastille mutlak monarşiye ve sınıf eşitsizliğine isyan eden halk tarafından 14 Temmuz 1789’da basılmış. Mahkumları serbest bırakan halk bir yandan da hapishanenin yıkımına başlamış. Fransız Devrimi’nin en önemli olaylarından birinin gerçekleştiği bu gün Bastille Günü ya da diğer adıyla Fransa Ulusal Bayramı olarak kutlanıyor. Tamamen yıkılan hapishanenin şu an en ufak bir kalıntısı bile yok.

Colonne de Juillet

Bastille Meydanı’nda yer alan dev Temmuz Kolonu (Column of July) 1830 yılında gerçekleşen Temmuz Devrimi’nde ölenlerin anısında dikilmiş. Kolonun üzerinde bu olaylar sırasında ölenlerin isimleri kazılı. Kolonun tepesindeki altın heykelin adı “Genie de la Liberte” yani “Özgürlük Ruhu”. Sütunun içinde spiral bir merdiven varmış ve eskiden ziyarete açıkmış. Böylece kolonun tepesinden Paris manzarası izlenebiliyormuş; ancak anıtın yıpranmaması için ziyarete kapatmışlar.

Place de la Bastille

Place de la Bastille

Place des Vosges

Paris’te bir evin olacak, nerede olsun deseler cevabım kesinlikle Place des Vosges olur! Paris’in en eski meydanını çevreleyen iki katlı kiremit renkli evlerin geniş pencelerinden dışarıyı izlemek kimbilir ne keyiflidir! Eminim ki bu evlerde yaşamış olan Kardinal Richelieu ve ünlü yazar Victor Hugo’ya sorabilsek onlar da benimle hemfikir olurdu : )

Place des Vosges

Place des Vosges

Buranın hem peyzajını hem de ambiyansını çok seviyorum. Güzel havaların tadını çıkarmasını iyi bilen Parisliler meydanı kaplayan çimlere sereserpe uzanıyor; ağaçların gölgesinde oturup kitap okuyor ya da oyun alanında çocuklarıyla birlikte eğleniyor. Rotaya daha yeni başladık ama Parislilerin arasına karışmadan, burada vakit geçirmeden devam etmeyeceğiz haberiniz olsun : )

Place des Vosges

Meydanda heykeli de bulunan Kardinal Richelieu no.21’de oturuyormuş. Victor Hugo’nun Napolyon tarafından sürgüne gönderilene kadar yaşadığı no 6’daki Hôtel de Rohan-Guéménée’nin 2. katında bulunan evi ise bir müze haline getirilmiş. Sabit koleksiyonu ücretsiz gezmeniz mümkün. Detaylı bilgi için websitesini inceleyebilirsiniz.

Maison de Victor Hugo

Maison de Victor Hugo

Hôtel de Sully

Fransa Kralı 4. Henry tarafından 1625 yılında inşa ettirilen bu malikane daha sonra Sully Dükü tarafından satın alınmış. 1950’li yıllarda ise Fransız hükümeti binayı satın almış ve restore etmiş. O günden beri de “Centre des Monuments Nationaux”nun (Ulusal Anıtlar Merkezi) ana binası olarak kullanılıyor.

Bu ihtişamlı malikanenin içini gezmek mümkün değil ama her gün 09:00-19:00 aralığında avlusunu ve bahçesini gezebilirsiniz. Detaylı bilgi için websitesini inceleyebilirsiniz.

Avluyla bahçenin kesiştiği yerde bir de kitapçısı var; buradan güzel kartpostallar, rehber kitaplar ya da romanlar alabilirsiniz.

Le Village Saint-Paul

Bu son Paris gezimizde en hoşuma giden şey “Paris gibi olmayan” yerleri keşfetmek oldu. Dar sokaklar boyunca dizilmiş avlulara konuşlanan 80’den fazla antikacının yer aldığı bu “kasaba”yı sizin de en az benim kadar beğeneceğinize eminim.

Le Village Saint-Paul

Le Village Saint-Paul

Buraya Rue Charlemagne, Rue Saint-Paul, Rue de l’Ave Maria ya da Rue des Jardins Saint-Paul’den girebilirsiniz. Salı günü antikacılar kapalı oluyor yalnız, aklınızda bulunsun.

Burada görmeyi en çok istediğim antikacı Au Petit Bonheur la Chance’tı. Kendisini çok aradım ama meğer girişi Rue Saint-Paul’da yer alıyormuş; o yüzden kaçırmışım. Onur’la tek başımıza olsaydık mutlaka burayı bulur, gezmeden de ayrılmazdım ama bu seferlik yapamadım. Burada enfes tabak-çanaklar, haritalar, kutular objeler var.

Hôtel de Sens & Bibliotheque Forney

Le Village Saint-Paul’den çıkıp Rue de l’Ave Maria’dan yola devam ettiğinizde sivri kuleleriyle karşınıza çıkan Hôtel de Sens sizi bir anda Orta Çağ’a ışınlayacak!

Kelime anlamı bataklık olan Marais eskiden gerçekten de bataklık bir bölgeymiş. Orta Çağ’da şehrin hızla genişlemesi sonucu yeni yerleşim yerlerinin oluşturulması ihtiyacı doğunca Marais resmen baştan yaratılmış. Bu yeni bölgeye ilk yerleşenler de ruhban sınıfı olmuş. İşte o zamanlar burada inşa edilen ilk malikane olan Hôtel de Sens, Fransa kralının kişisel danışmanı olan ve bu yüzden Paris’te ikamet edecek bir yere ihtiyaç duyan Sens şehrinin başbiskopozu için inşa edilmiş. Kral 4. Henry’nin tahta bir varis veremediği için terk ettiği Kraliçe Margot 17.YY’ın başlarında buraya yerleşmiş ve tabir-i caizse “gününü gün etmiş”.

Hôtel de Sens

Hôtel de Sens

Fransız İhtilali sırasında el konulan Hôtel de Sens, 1911’de Paris şehir idaresi tarafından satın alınana kadar depo, çamaşırhane hatta reçel fabrikası olarak bile kullanılmış! Şehir idaresi hemen burayı restore etmeye başlamış ama modern malzemeler kullanarak buranın büyüsünü oldukça bozdukları yönünde eleştirilmişler.

Malikane 1960’lı yıllardan beri kütüphane olarak kullanılıyor. Onur’la yalnız olmadığımız için buraya da giremedik maalesef. Kütüphane sadece üyelerine açık ama şöyle en azından bir avlusuna ve bahçesine girip binanın ihtişamını incelemek lazım kesinlikle.

Île Saint-Louis

Seine Nehri kenarına gelmiş bulunuyoruz! Pont Marie’den geçerek Paris’in güneyinde yer alan Île Saint-Louis’e (Saint-Louis Adası) varıyoruz. Bu adacık Seine Nehri’nde yer alan iki doğal adadan biri (diğeri Notre Dame’ın bulunduğu Île de la Cité).

Pont Marie'den manzaralar

Pont Marie’den manzaralar

Ada Seine Nehri’nin iki yakasına ve Île de la Cité’ye köprülerle bağlı. Köprülerin her biri bambaşka bir manzara sunuyor. Biz Hôtel de Sens’ten geçeceğimiz için Pont Marie’yi kullanıyoruz ama siz isterseniz Pont de Sully ya da Pont Louis Philippe’i kullanabilirsiniz.

Île Saint-Louis’te mutlaka görülmesi gereken özel bir nokta yok. Neredeyse tamamı yerleşim yeri olan adada yapılacak en güzel şey dar sokaklarında yürümek ve “hôtels particuliers” yani şahsi malikanelerin güzelliklerine hayran olmak.

Pont de la Tournelle

Bu köprüden şahane bir Seine Nehri ve Notre Dame manzarası izliyoruz. Dilerseniz köprüden karşıya geçip Quai de la Tournelle kıyısı boyunca yürüyüp Institut du Monde Arabe’yi ya da Jardin  Tino-Rossi’yi gezebilirsiniz. Biz karşıya geçmeyip adada Quai d’Orléans kıyısı boyunca yürüyüp Pont Saint-Louis’e varıyoruz.

Pont Saint-Louis

Quai d’Orléans kıyısı boyunca hem yukarıda hem de nehir seviyesinde oturup Seine Nehri ve Notre Dame manzarasını izleyebileceğiniz alanlar mevcut. En güzel kadrajlar da bence bu noktadan elde ediliyor.

Notre Dame manzarası

Notre Dame manzarası

Yol Ayrımı: İki Alternatif Rota

Buradan sonra iki farklı rota izlemek mümkün. İster Pont Louis Philippe’den Seine Nehri’nin sağ kıyısına geçip rotaya Hôtel de Ville taraflarından devam edin, isterseniz Pont Saint-Louis’ten Île de la Cité’ye geçerek rotaya Notre Dame taraflarından devam edin. Biz izninizle Hôtel de Ville tarafına doğru ilerliyoruz.

Rue des Barres

Saint-Gervais Kilisesi’nin (Église Saint-Gervais) yanından geçip giden bu alçak ve geniş merdivenli sokak Paris’in en tatlı sokaklarından biri olabilir. Burayı listeye aldık ama nasıl uğramayı unuttuk aklım almıyor : )

Hôtel de Ville

Seine Nehri kıyısında yer alan Paris’in belediye binası Hôtel de Ville şehrin en ihtişamlı yapılarından. Önündeki kocaman meydanında oturup soluklanabilir, gösteri yapanları izleyebilir, hatta atlıkarıncaya binebilirsiniz. Maalesef binanın içi ziyarete açık değil.

Hôtel de Ville

Hôtel de Ville

Belediye binasının Nehir kıyısında kalan kısmında sadece hafta sonları açık olan bir bahçe var: Jardin des Combattants Espagnols de la Nueve. Bahar aylarında buradaki manolyalar şahane açıyor. Güzel kareler yakalamak için aklınızda olsun.

Hôtel de Ville

Centre Pompidou

Paris mimarisine kafa tutarcasına, iskelelerle çevrili bitmemiş bir inşaat gibi görünen Centre Pompidou Fransa’nın en önemli kültür merkezlerinden. Adını Fransa’nın eski cumhurbaşkanlarından George Pompidou’dan alıyor. Burası içinde Ulusal Modern Sanat Müzesi’ni, halka açık bir kütüphaneyi ve sergi alanlarını barındıran bir kültür merkezi.

Centre Pompidou’nun mimarisindeki en dikkat çekici detay binanın dışındaki renkli borular. Bunları bir enstalasyon sanmayın; gerçek borular ve hepsinin bir işlevi var. Sarı borulardan elektrik hatları, yeşil borulardan su sistemi geçiyor. Mavi borular havalandırma boruları. Tamamı binanın dışında yer alan yürüyen merdivenler ve asansörler de kırmızı renkle vurgulanıyor.  Böyle bakıldığında sanki biri binanın içini dışına çıkarmış gibi değil mi? Bu sayede binanın kapladığı alanın içi tamamen sanata ayrılabiliyor.

Centre Pompidou

Centre Pompidou

Müzede Picasso, Dali, Andy Warhol ve Kandinsky gibi moden sanatın öncülerinin eserleri sergileniyor. Modern sanat ilgili alanımıza girmediği için biz 2015 yılında Onur’la gittiğimizde içini gezmemiştik. Ama elimizde Paris Museum Pass olduğu için ücretsiz girme hakkımız vardı. İçeri girip sadece kitapçısında ve müze mağazasında dolaşmıştık. Meğer 6. katta bir terası varmış ve oldukça güzel bir Paris manzarası sunuyormuş.

Centre Pompidou’yu salı günleri hariç her gün 11:00-21:00 arasında ziyaret etmek mümkün. Müze, sergiler ve terasa çıkış için kombine bilet 14 Euro. Ben müzeyi gezmeyeyim, terasına çıksam yeter derseniz View of Paris bileti alabilirsiniz. Her ayın ilk pazar günü ziyaret ücretsiz; ziyaretinizi bu güne denk getirirseniz baya karlı çıkarsınız. Son olarak Paris Museum Pass’iniz varsa ekstra bir ücret ödemeden ziyaret etmeniz mümkün. Daha detaylı bilgi edinmek isterseniz websitesini inceleyebilirsiniz.

Place Igor Stravinsky

Centre Pompidou’nun yanı başında, Place Igor Stravinsky’de birbirinden çılgın hareketli heykeller ve çeşmelerin yer aldığı bir havuz bulunuyor. Bu modern sanat eserleri Rus kökenli bir Fransız vatandaşı olan ünlü besteci Stravinsky’nin eserlerinden ilham alınarak yaratılmış.

Place Igor Stravinsky

Place Igor Stravinsky

Forum des Halles

Biz kısıtlı zamanımızda buraya gitmedik ama mimari açıdan ilgisini çekenler olabilir diye kısaca bilgi vermek istiyorum. 19. YY’da burada mimari açıdan oldukça gösterişli ve büyük bir sebze-meyve hali varmış. 20. YY’ın ortalarında hal daha büyük bir binaya taşınınca Fransızlar bu güzelim binayı şaşırtıcı bir şekilde yıkmışlar.

Yerine inşa edilen Forum des Halles ile yer altında mağazalar, restaurantlar, sinema ve olimpik yüzme havuz içeren oldukça büyük bir yaşam kompleksi oluşturulmuş. Burası aynı zamanda metro ve RER hatlarının geçtiği Châtelet-Les-Halles istasyonunu da barındırdığı için her gün yüzbinlerce kişinin bir şekilde yolunu düşürdüğü bir yer olmuş.

Orijinal hal binasının güzelliği ile kıyaslandığında Fransızlar için ulusal bir utanç olarak nitelendirilen Forum des Halles 2010 yılında oldukça büyük bir renovasyona girmiş ve %70’i yıkılmış. Projenin ilk etabı Nisan 2016’da tamamlanmış ve Canopy (Gölge, örtü demek. Mimari bir terim olarak dilimize de kanopi olarak geçmiş) açılmış. Çelik ve cam karışımı bu dev çatı ile orijinal hal binasına yakın bir görüntü oluşturulmak istendiği aşikar. Canopy ile birlikte Forum Les Halles’e bir medya kütüphanesi, bir hip-hop merkezi ve bir konservatuar eklenmiş.

Tour St Jacques

Bir zamanlar Eglise Saint-Jacques-de-la-Boucherie kilisesinin bulunduğu alanda şu an sadece kilisenin Gotik tarzdaki kulesi yer alıyor. Yaz aylarında kuleyi rehber eşliğinde gezmek mümkünmüş; Haziran 2018’de geziler yeniden başlayacak. Kulenin fotoğrafını çekmek için en güzel nokta ise Rue Nicolas Flamel sokağında.

Bu arada Nicolas Flamel adı Harry Potter hayranlarına yabancı gelmeyecektir. 14. YY’da yaşamış bir el yazması taciri olan Flamel, Filozof Taşı’nı keşfettiğine ve ölümsüzlüğü bulduğuna inanılan bir simyacı olarak ün salmış.

Pont Notre Dame

Pont Notre Dame’dan yürüyerek Île de la Cité’ye geçiyoruz. Adada görülecek yerler köprünün iki yanına dağılmış vaziyette. O yüzden dilerseniz önce sağa doğru yürüyüp Conciergerie tarafını, dilerseniz de sola dönüp Notre Dame tarafını gezebilirsiniz. Biz Conciergerie tarafından devam ediyoruz.

Pont Notre Dame'dan Conciergerie manzarası

Pont Notre Dame’dan Conciergerie manzarası

Marche aux Fleurs et aux Oiseaux

Île de la Cité’nin sabit çiçek pazarı sabit 1830’dan beri burada. Çiçek tezgahları pazar günleri hariç her gün açık. Conciergerie’e giderken yolunuzu mutlaka bu mis kokulu tezgahların arasından geçirin derim.

Marche aux Fleurs

Marche aux Fleurs

Conciergerie

Seine Nehri kıyısında bulunan bu sivri kulelerle donatılmış Orta Çağ şatosunu andıran yapı bir zamanlar kraliyet sarayı (Palais de la Cité) iken kraliyetin Louvre’a taşınmasıyla birlikte bir kısmı hapishaneye dönüştürülmüş. Şu anda da Adalet Sarayı’nın (Palais de Justice) bir parçası konumunda.

Conciergerie Fransız İhtilali sırasında önemli bir hapishane olmuş. Devrim sırasında idam edilen Marie Antoinette buranın ünlü mahkumları arasında. Böylesi ihtişamlı bir bina, hapishane olarak kullanıldığı için sanırım, biraz soğuk gelmişti bana.

Conciergerie - gardiyan odaları

Conciergerie – gardiyan odaları

Conciergerie’nin oldukça küçük bir kısmı ziyarete açık; diğer kısımlar adliye tarafından kullanılıyor. Muhteşem Gotik mimarileriyle Salle des Gens d’armes (jandarma kelimesi Gens d’armes’dan türemiş) ve Salle des Gardes salonlarını, ihtilalle ilgili çeşitli sergi malzemelerini ve gardiyan odalarını görmek mümkün. Eskiden Marie Antoinette’in hapis tutulduğu ve içinde bir maketinin de bulunduğu hücre ile giyotini (!) de görebiliyorduk ancak Mayıs 2017’de bunları kapatmışlar. Şu an açık mı bilemiyorum.

Conciergerie - Marie Antoinette'in hücresi

Conciergerie – Marie Antoinette’in hücresi

Her gün 09:30-18:00 arasında ziyaret edilebiliyor. Bilet ücreti 9 Euro, Paris Museum Pass’iniz varsa ücretsiz gezebilirsiniz. Birazdan bahsedeceğimiz Sainte-Chapelle ile birlikte kombine bilet ücreti 15 Euro. Detaylı bilgi için websitelerini inceleyebilirsiniz.

Pont Au Change'dan Conciergerie manzarası

Pont Au Change’dan Conciergerie manzarası

La Conciergerie Horloge

Conciergerie’in Boulevard du Palais ile Quai de l’Horlage’ın kesişimindeki cephesinde Paris’in en eski saati yer alıyor. Bir kısmı ağaçların arkasına saklandığı için ilk bakışta görememek normal. Conciergerie’nin Palais de la Cité olduğu yıllardan, tam olarak 1370’ten beri burada olan saat iki kere bakımdan geçirilmiş ama hala ilk günkü gibi çalışmasını sürdürüyor.

La Conciergerie Horloge

La Conciergerie Horloge

Sainte-Chapelle

Gotik mimarsi ve vitray pencereleriyle Ile de la Cité’nin gözbebeklerinden olan Sainte-Chapelle, Saint Louis’nin elinde bulundurduğu İsa’nın dikenli tacı dahil olmak üzere Hristiyanlık için önemli pek çok kutsal emanetin saklanması için inşa edilmiş. İnşası o kadar masraflı olmuş ki, İsa’nın dikenli tacının Fransa’ya getirilmesi için harcanan paradan bile fazlaymış! Fakat bu kutsal emanetin şu an Notre Dame’da saklandığını düşünürsek o kadar paraya yazık olmuş sanki denebilir : )

Sainte-Chapelle

Sainte-Chapelle

Sainte-Chapelle iki şapelden oluşuyor. Giriş kattaki şapel kralın hizmetkarlarına, sarmal merdivenlerle yukarı çıkılarak ulaşılan şapel ise krala ait.  Buradan vitray camları izlemek de süper oluyor. 15 metre yüksekliğindeki 15 vitray camda Eski ve Yeni Ahit’ten tam 1113 sahne canlandırılıyor. Saat yönünde ilerleyerek sahneleri sırayla takip etmek mümkün. Fransız İhtilali sırasında yapı baya hasar almış ama neyse ki vitraylara bir şey olmamış. Oluşan hasarlar da 19. YY’da gerçekleştirilen restorasyonlarla onarılmış. İhtilal sırasında buradan birçok emanetin yürütüldüğü yönünde iddialar var.

Aşağı şapel

Aşağı şapel

Nisan-Eylül aylarında 09:00-19:00, yılın geri kalanında ise 09.00-17:00 aralığında ziyaret edilebilecek Sainte-Chapelle’in giriş biletleri 10 Euro. Conciergerie ile birlikte kombine bilet ücreti 15 Euro. Paris Museum Pass’iniz varsa ücretsiz gezebilirsiniz. Detaylı bilgi için websitelerini inceleyebilirsiniz.

Yukarı şapel

Yukarı şapel

Sainte-Chapelle’in hemen yanında Palais de Justice de Paris (Adalet Sarayı) bulunuyor. Tam net hatırlayamıyorum ama, sanıyorum güvenlik kontrolü için ortak bir sıraya giriliyordu. Palais de Justice de Paris’te davalar halka açık görüldüğü için buraya da girebiliyorsunuz. Biz girmemiştik ama salonların mimarisi gerçekten çok etkileyici.

Palais de Justice de Paris

Palais de Justice de Paris

Seine Manzarasına Devam

Rotamıza Notre Dame tarafından devam etmeden önce Seine Nehri’ne bir doysaydık derseniz Pont d’Arcole, Pont Neuf, Pont Saint-Michel, Pont Au Change köprülerinden şahane manzaralar var!

Bu arada Paris darphanesi Monnaie de Paris, Pont Neuf’a oldukça yakın. Pont Neuf metrosunu kullanacak olursanız Fransa’da kullanılan bozuk paraların dev 3D maketlerini görebilirsiniz.

Pont d'Arcole'den Hôtel de Ville manzarası

Pont d’Arcole’den Hôtel de Ville manzarası

Square Jean XIII

Notre Dame’ın hemen arkasındaki bu yemyeşil park, bahar aylarında pembeye bürünmüş ağaçlarla bir başka güzel oluyor. Burada banklarda oturup ağaçların gölgesinde hem soluklanmak hem de Uçan Payandalar olarak anılan Notre Dame’ın arka cephesinin güzelliğini izlemek çok keyifli.

Square Jean XIII

Square Jean XIII

Notre Dame Katedrali

UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Notre Dame Katedrali’nin tüm dünyaca bilinir olması Victor Hugo’nun şahane eseri Notre Dame’ın Kamburu’na bağlı olabilir. Bizim jenerasyon iyi hatırlar; 90’ların sonunda Walt Disney Notre Dame’ın Kamburu’nun muhteşem bir animasyonunu yayınlamıştı. Televizyon karşısında oradan oraya hoplayarak katedralin çanları çalan, “ona su veren” güzeller güzeli Esmeralda’ya aşık olan, katedralin gargoyleleriyle dost olan Quasimodo’nun hikayesini kocaman gözlerle izlerdik.

Notre Dame

Günün birinde Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olan bu katedrali kendi gözlerimle gördüğümde aklıma ilk gelen de Quasimodo olmuştu haliyle. Vitrayları, gül penceresini, taç kapılarını, gargoyleleri, birbirinden oldukça farklı ama eşdeğer güzellikteki ön ve arka cepheleri ile Notre Dame çocukken ağzınızı nasıl açık bırakıyorsa şimdi de öyle hayran edecek sizi kendine..

Katedrali gezmek ücretsiz; her gün 08:00-19:00 arası ziyaret edebilirsiniz.  Girişte uzun kuyruklara hazır olun, neyse ki hızlı eriyor. Saint-Chapelle’de muhafaza edilmesi planlanan İsa’nın dikenli tacı burada saklanıyor. Normalde kırmızı bir örtü altında saklanan bu emanet her ayın ilk cuma günü halka açılıyor; hatta ziyaretçilerin öpmesine bile izin veriliyor!

Katedralin ön cephesindeki kulelerden muhteşem bir 360 derece Paris manzarası izlemek mümkün. Ben Paris’e üçüncü gelişimde artık buraya çıkıp Paris manzarasını fotoğraflamak konusunda aşırı kararlıydım. Katedralin içinde kuleye çıkacak bir kapı aradım deliler gibi; içeride sorduğum görevli “benim mesaim bitti” diyerek beni cevapsız bıraktı… En sonunda bir güvenlik görevlisine sordum. Meğer katedrale girmeden, Rue du Cloitre-Notre-Dame sokağı üzerinden bulunan kapıdan giriliyormuş. E tabi ben kapıyı bulacağım diye aşırı oyalandığım için son çıkışa yetişemedim… Zaten ziyaret edeceğin günün sabahı ziyaret saati için randevu almak da gerekiyormuş… Manzara yine yalan oldu kısacası!

Notre Dame

Notre Dame Kuleleri

Kuelere çıkmak 10 Euro ücrete tabi. Paris Museum Pass’ınız varsa ücretsiz; ama skip-the-line yani sıraya girmeden geçme fırsatı burada geçerli değil.  Girişin hemen solunda bilet makineleri var. Bu makineler her gün sabah 07:30’da o gün kuleleri ziyaret edebileceğiniz zaman aralıkları için rezervasyon yapmanıza olanak veriyor. Paris Museum Pass’ınız olsa bile sabah erkenden gelip buradan saat rezervasyonunuzu yapmalısınız; aman diyim unutmayın!

Makineden randevu aldığınızda size kağıt bir çıktı veriyor ya da telefonunuza SMS gönderiyor  Randevu saatiniz geldiğinde bu kağıtla ya da SMS’le bilet ofisine gidiyorsunuz. Paris Museum Pass’iniz yoksa ödemeyi yapıyorsunuz; varsa da “buyrun geçin” diyorlar. Kısacası her durumda rezervasyon yapmanız ve saatinde bilet ofisine gitmeniz şart. “Sabahın 07:30’unda işim mi yok makineye gideceğim!” diye boşuna gerilmeyin; Fransızlar bu olaya da bir çare bulmuş : ) Apple Store ya da Play Store’dan indirebileceğiniz Jefile (Duck The Line) uygulaması ile her gün randevu alma işlemini oturduğunuz yerden de yapabilirsiniz. Bu uygulama randevu makinesinin yerine geçiyor; her sabah 07:30’da uygulama size o gün için randevu vermeye başlıyor. Saatiniz geldiğinde bunu görevliye göstererek ödemeyi yapıyorsunuz. Araştırmalarıma göre Paris Museum Pass’iniz varsa yine Jefile’ı kullanarak randevu alabilirsiniz.

Tahmin edersiniz ki kulelere çıkan merdivenler dar; toplamda da 422 basamak çıkmak gerekiyor. Manzara izleyebileceğiniz iki ayrı kat var. İlk kat gargoylelerin olduğu kat; burası oldukça dar ve hem üstü hem de yanları tel örgüyle kaplı. Gücünüz varsa üst kata çıkın derim; güney kulenin tepesinden 360 derecelik Paris manzarasını izleyebilirsiniz böylece.

Websitelerinden daha detaylı bilgi verdim ama yine de incelemek isterseniz buradan buyurun : )

Square Jean XIII

Square Jean XIII

Pont de l’Archeveche

Notre Dame’ı karşı kıyıya, yani Quai de Montebello’ya bağlayan bu köprüden de şahane kareler elde edeceksiniz. Dilerseniz karşı kıyıya geçip Saint-Germain’e devam edebilirsiniz; ama bu bölgede keşfedeceğimiz yerler daha bitmedi, bence o tarafı başka bir yazıda gezelim : )

Crypte archéologique de l’Ile de la Cité

Notre Dame’ın ön cephesinin baktığı meydanın altında Avrupa’nın en önemli arkeolojik kazılarından biri yer alıyor. Giriş ücreti 8 Euro, Paris Museum Pass’iniz varsa ücretsiz. Pazartesi günleri hariç her gün 10:00-18:00 arası ziyaret etmek mümkün. Detaylı bilgi için buyrunuz.

1960’larda başlayan kazılarda keşfedilen bu kalıntılar Île de la Cité’nin geçmişine de ışık tutuyor. İ.Ö. 3.YY’da buraya gelip yerleşen Kelt kabilesi Parisii’lerden başlayarak 20. YY’a kadar bölgeye dikilen tüm yapılara ait kalıntıları görmek mümkün.

Point Zero

Notre Dame’ın önündeki meydanda, biraz ortalara doğru yerde sekizgen bir bakır plaka göreceksiniz. Etrafındaki taşların üzerinde “Point Zero – Des Routes de France” yazılı. Bu taş Paris’in merkez noktası olarak kabul ediliyormuş ve tüm mesafeler bu “sıfır noktası”na göre hesaplanıyormuş. Burada bir ayağınız plakanın üstündeyken kendi etrafınızda dönmek adetten : )

Point Zero

Point Zero

Rue Chanoinesse &  Au Vieux Paris d’Arcole

Notre Dame’ın arka sokaklarında, eski bir sokak Rue Chanoinesse. Hausmann Paris’i yeniden inşa ederken bu bölgeleri es geçmiş. Nedeni bu sokaklarda 18.YY’a kadar kendilerini dış dünyaya kapatıp meditasyon yapan Chanoine rahiplerinin yaşamasıymış. İyi ki de Hausmann buralara dokunmamış; bugün bu sokak sizi Paris’in Orta Çağ’ına ışınlayacak.

Rue Chanoinesse

Rue Chanoinesse

Sokağın en güzel yeri bahar aylarında morsalkım çiçekleriyle bezenen cephesiyle kafe Au Vieux Paris d’Arcole. Siz de bu tablonun bir parçası olmak isterseniz sokaktaki masalara oturup muhtemelen çekilecek bir sürü fotoğraf karesinin de yıldızı olabilirsiniz : )

Au Vieux Paris d’Arcole

Au Vieux Paris d’Arcole

Mezar Taşı Avlusu

İsmine bakıp ürkmeyin hemen : ) Au Vieux Paris d’Arcole’ün hemen yanında, 26 numaralı binanın kırmızı kapısının arkasında bir avlu yer alıyor. Bu avlunun özelliği avlu zeminin eski mezar taşlarından dağınık parçalarla yapılmış olması! Taşlarda gotik tarzda yazılmış metinleri görebilmek mümkün. Bu mezar taşları maalesef Hausmann’ın yıkımından kaçamayan kiliselerde bulunan mezarlara ait. Kırmızı kapı genellikle kilitli oluyormuş; biz gittiğimizde de öyleydi. Kim bilir, belki sizin şansınıza açık olur…

Rue des Chantres

Yine Notre Dame’ın arka sokaklarında, gizli saklı daracık bir sokak Rue des Chantres. Burada aslında çok özellikli bir şey yok; sadece zamanda bir yolculuk ve tarihe bir saygı duruşu için bu sokaktan geçebilirsiniz.

Bir zamanlar bu bölgede manastırlar bulunduğu için Hausmann’ın yıkımından sağ çıkabilen nadir yerler buralar… Chantres ilahi söyleyen kişi demek; eskiden Notre Dame’da ilahi söyleyenler bu bölgede yaşadığı için isim oradan geliyor.

Bouquinistes

Bouquinistes

Île de la Cité’de Seine Nehri kıyısı boyunca konuşlanmış minik tezgahlar mutlaka dikkatinizi çekecektir. Geçmişi 16.YY’a dayanan bu tezgahlara “bouquinistes” deniyor ve UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alıyorlar. Eski kitaplar, haritalar, dergiler, resimler satan bu tezgahları incelemeden dönmeyin.

Lower Le Marais

1800’lü yıllarda Hausmann tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı renovasyonlardan uzak kalan Le Marais bugün bile Orta Çağ havasının estiği rengarenk ve capcanlı bir bölge. Biz bu yürüyüş rotamızda aşağı Marais’i dolaşacağız. Yürüyüş rotanızı Place des Vosges’ten sonra değiştirip direkt Lower Marais’e dönmeniz mümkün. Biz sırf gece falafel yiyebilmek üzere burayı sona sakladık.

Yazının başlarında biraz bahsettim gerçi ama gelin size eskiden bataklık olan bir bölgenin Paris’in en gözde semtlerinden biri oluşunun hikayesini anlatarak başlayayım.

Orta Çağ’a kadar Paris’te yerleşim temel olarak Seine Nehri’nin sol yakası olarak geçen Île de la Cité etrafında gelişmiş. Zaman ilerleyip de artık bu taraflarda yer kalmayınca bir grup rahip tası tarağı toplayıp kuzeye yerleşmeye karar vermiş ve tapınaklarını da buraya kurmuşlar. Bir yandan şehir merkezinde de kanalizasyon sistemi diye bir şey olmadığı için etraf pislikten geçilmiyomuş. Zamanla  bu pislik ve karmaşadan kaçan zengin aileler Marais’e yerleşmeye başlamış ve bölgede ihtişamlı “hôtel”ler, yani şahsi malikaneler inşa etmeye başlamışlar.  Kraliyet ailesi bile bu modaya uymuş! Şu an Place des Vosges’in bulunduğu alanda yer alan “Hôtel de Tournelles” Kral 2. Henri bir biniş turnuvasında kazara ölene kadar kraliyet üyelerine ev sahipliği yapmış. Dul kalan acılı eşi Catherine de Medici, Hôtel de Tournelles’i yıktırmış ve Louvre’a taşınmış.

Bu bölge aynı zamanda şehrin Yahudi popülasyonun da yoğunlaştığı bir yer. Shoah Memorial and Museum, Contemporary Jewish Documentation Center ve Memorial of the Unknown Jewish Martyr gibi Yahudi soykırımına odaklanan müze ve anıtlar da bu bölgede yer alıyor.

Lower Marais’de yapılacak en güzel şey sokaklar boyunca yürümek olsa da bölgede ziyaret etmek isteyebileceğiniz Musee National Picasso, Musee Cognacq-Jay ve Musee Carnavalet gibi önemli müzeler de bulunuyor.

Lower Marais’in tarihi sokağı Rue des Rosiers Jewish Quarter’ın merkezi konumunda. Ancak yakın zamana kadar bu sokak fırınlarla, şarküterilerle ve koşer ürünler satan dükkanlarla doluyken şimdi tasarım giyim mağazalarının ağırlığını hissediyorsunuz. Bölge bir değişim içinde; bu bir gerçek. Yine de değişmeyen bir şey var; o da sokaktaki falafelciler!

Son Durak: L’As du Fallafel

Rue des Rosiers’teki uzun kuyrukların sebebi işe bu meşhur falafelci. Dediklerine gore bu cadde üzerindeki hiçbir falafelci L’as du Fallafel ile yarışmazmış.

Biz bu rotayı çizdiğimiz gece gittik ve pita arası falafel sandviçimizi paket alıp daha oracıkta ayaküstü yumulduk! İçeride oturacak bir salonları da mevcut ama ayaküstü döke saça, sosları ağza burna bulaya bulaya yemedikçe ne anlamı var! Pita ekmeğinin içini falafel, yeşillik ve sosla öyle bir dolduruyorlar ki zaten usturuplu bir şekilde yemenizin imkanı yok! Tamamını bitirebilmek için inanılmaz bir çaba sarf etsek de başarılı olamadık.. Limonataları da meşhurmuş ama biz denemedik.

Take away 6,5 Euro, salonda oturup yerseniz -yanlış hatırlamıyorsam- 8,5 Euro.

 

Yeme-İçme Rehberi

Comme à Lisbonne

Portekiz diyince benim için akan sular durur. Kendisi büyük hayalim; ancak uygun uçak bileti bulamadığım için henüz gitmek nasip olmadı… Portekiz’in ünlü lezzeti pasteis de nata “ölmeden once yemezsem gözüm açık giderim” listemin başında-ydı; neyse ki Portekiz’e gidemesem de Paris’te bu muhteşem lezzeti tadabildim!

Comme à Lisbonne

Comme à Lisbonne

Hôtel de Ville’in arka sokaklarında, Marais’in oldukça canlı bir bölgesinde yer alan Comme à Lisbonne Portekizli bir baristanın açtığı minik bir kafe. Annesinin tarifi ile pişen natalar her gün şanslı Parislilerin midelerine iniyor! Ayrıca Portekiz’den getirdiği kahve çekirdekleri ile kahve delisi Portekizlilerin heyecanına ortak ediyor bizleri.

Oturacak bir tane masacık var; bir de dışarıdaki tabure. En keyiflisi tezgahtan sıcacık nataları almak ve ayak üstü yemek. Üstüne tarçın ve pudra şekeri serpmelerini istemeyi unutmayın! Tanesi 2 Euro.

Popelini

Makaron ve ekler dışında Paris’te yemeden dönmemeniz gereken bir diğer tatlı Choux à la crème. Ekler hamuruna benzer – zaten ikisi de şu hamuru diye geçer- top bir hamur arasında çeşitli aromalara sahip kremanın doldurulmasıyla elde ediliyor. Tamam tatları güzel, bir şey demiyoruz ama tanesi 2,40 Euro olunca bize çok koyuyor be!

Berthillon

Île Saint-Louis’de yapmadan dönülmeyecek bir şey varsa o da Berthillon’da dondurma yemek! Paris’e üçüncü gelişimde tek hayalim burada dondurma yemekti ama yalnız olmadığımız için gerçekleştiremediğimiz bir hayal olarak kaldı yine…

Berthillon

Berthillon “başka şubemiz yoktur” mantığıyla çalışıyor. 29-31 rue Saint-Louis en l’île’de bir “take-away” dükkanı var; bir de dondurmanızı servis olarak yiyebileceğiniz Salon de Thé (çay salonu) . Her ikisinin önünde de efsane uzun kuyruklar oluyor. Burası Pazartesi ve Salı günleri kapalı oluyor aklınızda bulunsun. Onun dışında adada ve Paris’te birkaç yerde, Berthillon’dan aldıkları dondurmaları satan yerler bulabilirsiniz.

Amorino

Dondurma demişken; ünlü İtalyan dondurmacısı Amorino’nun Place des Vosges yakınlarında bir şubesi var. Dondurmanızı alıp çimenlere yayılabilirsiniz; ancak uzun bir sırayı da göze alın deriz.

Amorino

Aux Merveilleux de Fred

Aux Merveilleux de Fred kendi icatları “merveilleux” tatlısı ile nam salmış bir pastane zinciri. Sahibi ilk dükkanını Lille’de açmış. Çikolatalı krem şanti ve çikolata rendesi ile kaplı minik bezlerden ibaret olan “merveilleux”ları öyle bir sevilmiş ki Lille ve Paris’te birçok Aux Merveilleux de Fred dükkanı açılmış. Biz mide fesatı sebebiyle yiyemedik maalesef..

L’éclair de Genie

Adı gibi dahiyane eklerler yemek isteyenleri buraya alıyoruz. Biz yiyemedik yine o ayrı : )

Bir zamanlar Paris’in ünlü pastanesi Fauchon’da çalışmış pasta şefi Christophe Adam ekler konusunda ezber bozuyor. Sürekli değişen ve inanılmaz çeşit barındıran menüleri var. Fakat ekler denen şey Paris’te küçük arkadaşlar… 7-8 euro civarı fiyatıyla da kese yakan cinsten bir tatlı…

Le Peloton Café

Comme à Lisbonne’da birer nata yuvarlayıp birkaç tane de paket aldıktan sonra hemen yakınlardaki Le Peloton Café’ye koştuk ama maalesef kapanmıştı.  Bisiklet sevdalısı iki arkadaşın işlettiği bu minik kafe bisiklet temasıyla bezenmiş durumda. Paris’in ünlü kahvecilerinden Belleville Brûlerie’nin çekirdeklerini kullanıyorlar. Normalde çok uzakta olan Belleville Brûlerie’ye gidemeyeceğimiz için kahveleri burada denemeye can atıyorduk; olmadı…

Le Caféotheque

Bu rotayı çizdiğimiz gün şansımız kahveden yana yaver gitmedi. Le Peloton Café kapalı olunca hemen yakınlardaki bir diğer kahveci Le Caféotheque’e  koştuk ama yarım saat sonra kapatacakları için artık servis yapmadıklarını söyleyince tüm moraller bozuldu..

Le Caféotheque’in sahibi gerçekten kahve işini aşırı ciddiye alan birisiymiş ve kendini tüm dünyadan kaliteli çekirdekler toplamaya adamış. Madem oturup içemedik, çekirdek alalım dedik ama TL’nin Euro karşısındaki boynu büküklüğü sebebiyle yavaşça oradan uzaklaştık…

Le Caféotheque

Paris’in kahve sahnesini değiştiren isimlerden olan Le Caféotheque Seine Nehri kıyısında muhteşem bir manzaraya bakıyor. Dışarıdaki tahta bankta o manzaraya karşı kahve içebilmeyi çok isterdim doğrusu. Gerçi içeride de oturma odası rahatlığında bölümler var; koltuklara gömülmek de hoş olurdu be…

Saint Regis

Açık konuşalım, bölgede uygun fiyatlı ve bize hitap eden bir restaurant bulamadık. Kafamıza ve kesemize uyabilecek en uygun yer Île Saint-Louis’de bulunan Saint-Regis olabilirdi; onu da listeye aldık ama bu civardan geçerken aç olmadığımız için girmedik. Fiyatlar yine çok ucuz sayılmaz ama pek çok yere göre uygun diyebiliriz. Özelikle brunch için çok övülüyor. Vintage dekoruyla da tam bir Paris brasserie’si. Gitmeden menüsünü bir inceleyin sonra sürpriz olmasın deriz.

 

Alışveriş Rehberi

Hediyelik eşya alışverişi için Notre Dame çevresinde birçok yer bulabilirsiniz. Bunun dışında Le Village Saint-Paul’deki antikacılardan uygun fiyatlı parçalar bulabilirsiniz. Seine Nehri kıyısındaki bouquinistes’lerden de bir şeyler yakalamak mümkün.

Le Village Saint-Paul

Le Village Saint-Paul

Lower Marais’de her yerde tasarım ürünler satan mağazalar mevcut ama araştırmalarıma göre fiyatlar yüksek.

Kırtasiye meraklıları ise Melodies Graphiques’te deli olabilir! Le Peloton Café’nin karşısında dikkatimizi çeken bu dükkan çılgın bir kaligrafi malzemeleri dünyası! Yazı defterleri, mürekkepler, kalemler, kağıtlar arasında kendini kaybetmek serbest!

Melodies Graphiques

Melodies Graphiques

Paris hakkında anlatacaklarımız bitmedi! Paris yürüyüş rotaları yazı dizisine daha birçok yazı eklenecek!

Paris hakkında daha fazla fotoğraf için sizleri Instagram hesabımıza ve #yalniziyigezdik_paris etiketimize de bekliyoruz : )