İstanbul yakınlarında sayısız doğal güzelliğimiz olmasına rağmen, bunların bir çoğunu çeşitli sebeplerle keşfetme imkanımız ol(a)madı. Geçtiğimiz ay Avusturya ve Slovenya’nın göllerine, dağlarına, tepelerine yaptığımız nefes kesici seyahatler sonrası doğayı ne kadar özlediğimizi, kalabalık şehirlerde betonların arasında ne kadar bunaldığımızı iyice idrak ettik. Hal böyle olunca, özellikle kış bastırmadan, sonbaharın sunduğu yeşil-sarı-kahverengi-kırmızı renk kartelalarını içimize çeke çeke gezebilmek için yakın zamanlarda mümkünse Yedigöller’e gitmeyi kafamıza koyduk. Bu arada hafta sonları için önceden verilmiş sözler ya da evde misafirler olunca bu planımızı hemen devreye alamadık tabii.

Geçen hafta sonu çok sevdiğim, dünyalar tatlısı Ege (www.egeligezginege.com) ve Can (www.kronikgezgin.com) Yedigöller’e gidip de bizi oturduğumuz yerden yanlarına ışınlayınca, Yedigöller’le kavuşmak için iyice sabırsızlanmaya başladık. Hele bir de bu seyahatlerinde Ortanca Evleri adında öyle bir yerde konakladılar ki, Instagram storylerine bakarken resmen aklım çıktı; ağzımın suyu aktı! Yeşillikler içinde, muhteşem görünümlü bir kış bahçesi olan, anlattıklarına göre inanılmaz misafirperver kişilerin işlettiği bungalovlardan oluşan bir yerdi burası.

İşte gördüğüm an gönlümü ve aklımı çelen kış bahçesi ...

İşte gördüğüm an gönlümü ve aklımı çelen kış bahçesi …

Tabii ki ne yaptık ettik ve olabilecek en kısa sürede bu deneyimi bizzat kendimiz de yaşadık. Bunları anlatmaya başlamadan önce hemen Ortanca Evleri’nin yerini söyleyelim ki merakta kalmayın. Ortanca Evleri Sakarya’nın Geyve İlçesi’ne bağlı Boğazköy’de yer alıyor. Sapanca Gölü yarım saat, Abant Gölü 2 saat, Yedigöller’e ise 2.5 saat uzaklıkta. Buralara yapacağınız seyahatlerde konaklama için mutlaka göz önünde bulundurun derim. Bunun haricinde, sırf doğanın içinde olmak ve İstanbul’un kaosundan kurtulup keyifli bir hafta sonu kaçamağı yapmak için de ideal bir yer. Burası İstanbul’a da çok yakın; Anadolu Yakası’ndan çıktığınızda 1 saat 45 dk sonra Boğazköy’desiniz.

Rezervasyon Deneyimimiz

Ege geçtiğimiz Çarşamba günü kendi deneyimlerini detaylı anlatan yazısını blogunda yayına alınca ışık hızıyla okudum ve aynı hızla Airbnb’den bu cumartesi konaklamak için Ortanca Evleri’ni arattım. Maalesef cumartesi günü için dolu görünüyorlardı ama ben pes edecek değildim! Hemen telefonla aradım ve buranın işletmeciliğini üstlenen Gökçe Hanım’la konuştum. Üç bungalov bir de karavan olmak üzere toplam sekiz kişilik konaklama sunabiliyorlardı ve o hafta sonu için de sekiz kişilik bir grup rezervasyon yapmıştı; ancak iptal etme durumları söz konusuydu. Gökçe Hanım, birkaç görüşme yapıp müsait olup olmadıklarını hemen bildireceğini söyledi. Sağ olsun, çok kısa bir süre sonra beni aradı ve iki bungalovun müsait olduğunu; Airbnb’de de hemen yer açacaklarını; dilersek bir ön ödeme yaparak telefon üzerinden, dilersek de Airbnb üzerinden rezervasyon yapabileceğimizi iletti.

Benim Airbnb üyeliğim yoktu ama sağ olsun Ege, üzerinden üye olup rezervasyon yaptığımızda 85 TL değerinde indirim kuponu kullanabileceğimiz bir Airbnb linki iletti. Bu link üzerinden üye olup hemen rezervasyonumuzu gerçekleştirdik. Konaklama ücreti gecelik kişi başı 165 TL. Bu fiyata akşam yemeği ve kahvaltı dahil (yemeklerin efsaneliğini ayrıca anlatacağım, sabredin). Airbnb bunun haricinde iki kişi için 41 TL hizmet bedeli aldı. 85 TL’lik indirim kuponunu da kullanınca iki kişi için toplam 286 TL ödemiş olduk. Hemen ardından Airbnb’den konaklama ve ulaşım hakkında detaylı bilgi içeren bir e-posta aldık. Kısaca, rezervasyon hızlı ve sorunsuz gerçekleşti. (Sonradan gelen not: 7 yaşında çocuğu ile birlikte konaklayacak bir arkadaşıma onun için sadece 45 TL’lik yemek ücreti alacaklarını iletmişler, bilginiz olsun. Çocuğunuzla birlikte konaklayacaksanız bir arayıp danışın)

Eğer siz de Airbnb üzerinden rezervasyon yapmak istiyorsanız ama üyeliğiniz yoksa, 130 TL değerindeki indirim kuponunu kapmak için benim linkimden üye olabilirsiniz: www.airbnb.com.tr/c/baharb96 Sadece bu linke tıklayarak üye olduğunuzda indirim kuponunu kazanıyorsunuz. Mevcutta bir üyeliğiniz varsa, başka bir e-posta adresiyle yeni bir üyelik açabilirsiniz. 130 TL’lik bu indirim kuponunu hemen ilk rezervasyonunuzda kullanabileceksiniz.

Ortanca Evleri’nin Airbnb linkine de buradan ulaşabilirsiniz.

İlk İzlenimler ve Sofra Başı Toplaşmamız

Biz aslında bir süredir Yedigöller’e gitmek niyetindeydik ama açık konuşmak gerekirse Ortanca Evleri’nin kış bahçesinde sobanın karşısında kitap okuyarak geçireceğimiz huzurlu saatlerin hayali Yedigöller’in amaç değil araç olmasına sebep oldu : )

Planımız sabah yola çıkıp önce Yedigöller’e gitmekti ancak İstanbul’dan yola geç çıkmak durumunda kaldık. Bolu tarafları da hafif yağmurluydu. Hem trafik, hem Yedigöller’in biraz bozuk olduğu iddia edilen yolları, hem de Boğazköy’e geç dönmek durumunda kalacak olmamız nedeniyle şansımızı fazla zorlamayalım ve Abant Gölü’ne gidelim dedik.

Abant Gölü'nün şu güzelliğini de araya sıkıştıralım : )

Abant Gölü’nün şu güzelliğini de araya sıkıştıralım : )

Abant’tan çıktığımızda saat 18:00’i geçmişti. Akşam yemeği ve kahvaltıların burada konaklayan diğer misafirlerle bir arada yapıldığını biliyorduk ama akşam yemeği servisinin kaçta başlayacağını sormadığımızı farkettik bir anda. Hemen Airbnb’de iletişim bilgileri yer alan Enis Bey’i aradık ve 1 saat 45 dk’lık yolumuz olduğunu söyledik. Bize endişelenmemizi, servisin zaten 19:30-20:00 civarında başladığını söyledi ve Doğançay ayrımını kaçırmamamızı özellikle vurgulayarak yolu bir kez daha tarif etti.

Sakarya Nehri kıyısındaki Doğançay Köyü’nden geçip Boğazköy’e ulaştık. Google Maps’te Ortanca Evleri olarak gösterilen yer aslında Boğazköy Cami. Buradan sonra Airbnb’deki tarifle devam ettik: “Boğazköy Cami’yi görünce yukarı dik bir yokuşu takip ederek ilk sağ yola sapıyorsunuz. Yine bu dar yolda sağı takip ederek demir bir kapıya ulaşacaksınız. Kapıda isim/numara yazmıyor, gerekirse arayabilirsiniz.” Biz ilk sağa sapmayı atlayıp direkt yokuş yukarı çıkmaya devam ettiğimizden yeri bulamadık. Enis Bey hemen bizi yönlendirdi ve üzerinde köpek resmi olan bir tabela bulunan demir kapıya vardık (Kapının yanında bir de “Ayşe’nin Yeri” tabelası var bu arada, belki o dikkatinizi çeker)

Demireli çiftinin muhteşem ahşap evi ve havuz : )

Demireli çiftinin muhteşem ahşap evi ve havuz : )

Enis Bey bizi karşılamaya kapıya gelmişti. Karşılama komitesinde biri büyük biri küçük dünya tatlısı iki de köpek vardı. Arabayı bahçe içine park ettik. Karşımızda mükemmel bir ahşap ev duruyordu. Burası, Ortanca Evleri’nin sahibi Nihal ve Faruk Demireli çiftinin evleriydi. Hemen arkasında, diğer misafirlerin altındaki uzun ahşap masada toplaştığı ahşap bir çardak yer alıyordu. Onlarla tanıştıktan sonra Enis Bey bizi birkaç adım ötedeki bungalovumuza götürdü. Varendasında ahşap masa ve sandalyelerin bulunduğu, içerisinde çift kişilik yatağı, banyosu ve tuvaleti olan, tertemiz bir kulübeydi.

Ağaçların arasındaki bungalovumuz

Ağaçların arasındaki bungalovumuz

Karavan da böyle bir şey...

Karavan da böyle bir şey…

Hemen  çardağa geri döndük. Mangalı yakmak için sağ olsunlar bizi beklemişlerdi. Enis Bey mangalla ilgilenirken 6 kişilik misafir grubu, Nihal Hanım ve Faruk Bey ile Enis Bey ve kardeşi Gökçe Hanım keyifli bir sohbete başladık.

Gece bu ahşap çardak altında toplaşıp sohbet ettik

Gece bu ahşap çardak altında toplaşıp sohbet ettik

Sohbet sırasında Faruk Bey burayı kendisinin inşa ettiğini, gelen giden arkadaşları çok olunca onlar rahat etsinler diye bizlerin konakladığı ahşap kulübeleri inşa ettiğini anlattı. Arkadaşları iş dolayısıyla başka ülkelere gitmek durumunda kalınca bu kulübeler atıl kalmış. Sonra burayı işletmeye karar vermişler. Gökçe Hanım ve Enis Bey de buranın işletmesinden sorumlular. Herkes o kadar tatlı, o kadar hoş sohbet ve kibar ki… Bir saniyeliğine bile olsa müşteri gibi hissetmiyorsunuz; evlerinde ağırladıkları arkadaşlarından ayrı görmüyorlar sizi.

Mangalda köftelerimiz pişince yine tamamen ahşaptan yapılmış ve inanılmaz tatlı bir şekilde dekore edilmiş kış bahçesine geçtik. Gökçe Hanım salatalar, pilavlar ve zeytinyağlılarla masayı donatmıştı. Dilerseniz yemekte içki de servis ediyorlar (Sonradan gelen not: Bir arkadaşım rezervasyon konusunu konuşmak için aradığında içki servisini de sormuş ve ücrete dahil olmadığı bilgisini almış; aklınızda bulunsun). Biz daha sonra soba karşısında keyif yapmak için yanımızda getirdiğimiz şarabımızı içeceğimizi söyleyerek yemekte bir şey almadık. Şöyle durup bir baktığımızda, daha önce hiç tanımadığımız kişilerle aynı sofrada yemek yiyip sohbet ediyorduk. Şu filmlerde gördüğümüz Şükran Günü, Christmas yemekleri gibi bir hava vardı ortamda. Bu arada yemekler gerçekten aşırı lezzetliydi. Lütfen buraya giderken akşam yemeği için kendinize yer ayırarak gidin : )

Kış bahçesinin açık mutfağı

Kış bahçesinin açık mutfağı

Bir Tatlı “Hygge” Almaya Geldik

Yemekten sonra biz kitaplarımızı aldık, şarabımızı açtık ve kuzinenin karşısındaki koyu yeşil koltuklara kurulduk. Yanımda halihazırda okumaya başladığım, Danimarkalıların çok sevdiğim takıntıları “hygge” (hooga diye okunuyor) ile ilgili kitabımızı getirmiştim; bu ortam için de inanılmaz uygun bir seçenekti. “Hygge” denen şey Danimarkalılar için olmazsa olmaz, takıntı niteliğinde bir toplumsal felsefe, bir kültür aslında. Huzur, rahatlık, sıcaklık, konfor gibi birçok bileşeni içinde barındıran üst düzey bir ruh hali diyebiliriz. Kuzinenin fırınında lokum gibi pişen minik kestaneler, şarabımız, loş ışık, hoş sohbet, kucağımızda yatan uysal kediler, kuzinenin önüne kıvrılıp yatan “Badem” (karşılama komitesindeki şu kahverengi küçük köpek), arka planda çalan hoş bir müzik ve doğanın tam göbeğinde olduğumuzun bilinci bizi normalde yaşadığımız hayatlardan çekip aldı ve “hygge” haline büründürdü. Sırf şu anlar için bile “iyi ki” diyorum.

"Hygge" anlarımız...

“Hygge” anlarımız…

Bu arada ortamda sanıyorum beş kedi, üç de köpek var. Hepsi aşırı uysal hayvanlar. Büyük köpekler kış bahçesine girmiyor; Badem de zaten sürekli kuyruk sallayarak gözünüzün içine bakıyor : ) Kedi ve köpeklerden korkan misafirler için ekstra özen gösteriyorlar; yine de alerjiniz varsa ya da korkunuz ileri boyutlardaysa bu durumu göz önünde bulundurun derim.

Pazar sabahımın en tatlı anlarından biri

Pazar sabahımın en tatlı anlarından biri

O gece geç saatlere kadar kış bahçesinde oturduk. Biz izin isteyip ayrılırken Gökçe Hanım kahvaltının 10:30’da hazır olacağını söyledi. Bungalovumuzda da oldukça rahat bir gece geçirdik. İçeride bulunan elektrikli ısıtıcı, yorgan ve kalın battaniye sayesinde hiç üşümedik : )

Uyanınca Doğaya Açılan Gözler

Bungalovumuz - sabah gözlerimizi bu pencerelerden ağaçlara açtık

Bungalovumuz – sabah gözlerimizi bu pencerelerden ağaçlara açtık

Böyle bir ortamda geç saatlere kadar uyumam mümkün olamazdı : ) Saatimi 07:30’a kurdum. Çalan alarmla birlikte gözlerimi açtığımda yatağımızın başucundaki pencerelerden yemyeşil ağaçlarla göz göze geldik. Nasıl tarifsiz bir duyguydu!

Fotoğraf makinelerimi ve kitabımı kaptığım gibi soluğu bahçede aldım. O hafif mahmur halde bile etrafta gördüğüm her detayın fotoğrafını çektim; ahşap çardağın altında üşüyene kadar oturup hayvanlarla oynadım; sonra da kış bahçesine geçip kitabımı okumaya başladım. Bir süre sonra Gökçe Hanım ve Enis Bey önceki akşam yemekte bahsettikleri, dedelerinin bahçelerinden topladıkları hünnap ve çikolata hurmalarıyla birlikte elleri kolları dolu geldiler. Onlar sobayı yakıp kahvaltıyı hazırlarken ben bir süre daha orada oturup sizleri Instagram hesabımızdan storylere boğdum : )

Kimseler uyanmamışken kitap keyfi

Kimseler uyanmamışken kitap keyfi

“Kekikli zeytinli bir sofra hazırlasalar…”

Bir misafirliğe gitsem

Bana temiz bir yatak yapsalar

Her şeyi, adımı bile unutup

Uyusam…

Kalktığımda yatağım hala lavanta koksa

Kekikli zeytinli bi kahvaltı hazırlasalar

Nerde olduğumu hatırlamasam

Hatta adımı bile unutsam…

Melih Cevdet Anday

Bu gördüğünüz masanın henüz boş hali : )

Bu gördüğünüz masanın henüz boş hali : )

Saat 10:30’a yaklaştığında tüm misafirler kahvaltı masasının başına üşüşmüştük. Gökçe Hanım’ın hazırladığı sıcacık puf börekleri, sıcak bazlama, sobada ısıtılmış ekmekler, yapraklarla süslenmiş bir peynir tepsisi, zeytinler, reçeller, tahinler, pekmezler, yumurtalar, sucuklar, hellimler… Kuzinenin üzerindeki çaydanlıkta demlenen çayın yanında bir de koyu sohbet… Pazar kahvaltısı diye işte ben buna derim! Melih Cevdet Anday’ın dizelerindeki gibi adımızı bile unutmuş olabiliriz; o masadan yürüyerek değil yuvarlanarak kalktık resmen.

Sallanan sandalyeyi ilk kim kapacak? : )

Sallanan sandalyeyi ilk kim kapacak? : )

Kahvaltı sonrasında yine kış bahçesinde biraz keyif yaptık. Bu arada, normalde yola Yedigöller’e gideceğiz diye çıktığımız için, Aeropressimiz, taze çektiğimiz kahvemiz, sıcak su için termosomuz, fincanlarımız ve hatta zencefilli “peparkakor”larımız yanımızdaydı. Onur hemen kahvelerimizi demledi; fincanlarımızı ve kurabiyelerimizi  alıp bahçeye geçtik. Uzunca bir süre de burada vakit geçirdik.

Baristamız çalışıyor

Baristamız çalışıyor

Şu Gitmeler Olmasa…

Doğadan, hayvanlardan ve huzurdan ayrılıp kaosa ve betona dair ne varsa dönmeye hazır değildik ama ayrılık vakti gelmişti. Gerçi bize gidin diyen de yoktu; utanıp kalkmasak akşama kadar kalırdık belki de : )

Ev sahiplerimizle ve diğer misafirlerle vedalaştık; Gökçe Hanım ve Enis Bey bizi bahçe kapısına kadar geçirdi.

Badem : )

Badem : )

Özetle, bu hafta sonu doğaya, hayvanlara ve insanlara saygılı; tek bir beton parçasının bile kullanılmadığı, televizyonun bulunmadığı bir ortamda kendimize küçük bir “hygge” alanı yaratmış olduk. Burada geçirdiğimiz anların tadı damağımızda kaldı ama en kısa sürede yeniden kavuşmak için bahanemiz hazır: Yedigöller ; )

Önemli Not!

Şunu özellikle vurgulayalım: bu yazı kesinlikle ve kesinlikle reklam yazısı değildir; Ortanca Evleri’yle bağlantılı hiç kimse bizim bu yazıyı kaleme aldığımızdan da haberdar değildir.

Ortanca Evleri butik bir konaklama hizmeti sunuyor ve anladığım kadarıyla mevcut hizmet kalitesinden ödün vermemek için işi büyütmüyor; sadece yetişebilecekleri kadar misafir ağırlıyorlar. Haliyle ortamda reklamları vs. de dönmüyor. Buraya bilenler ve eşinden dostundan duyanlar geliyor. Biz de her daim hasretini çektiğimiz doğaya, misafirperverliğe ve huzura, İstanbul’a bu kadar yakın bir yerde, tamamen şans eseri kavuşunca, bizim gibi bu tarz kaçış yerlerinin arayışında olanlarla deneyimlerimizi paylaşalım istedik. Umarım faydamız dokunmuştur : ) Sevgilerimizle