Strasbourg hakkında genel bilgilere yer verdiğimiz yazımızı okuduysanız şimdi şehri birlikte keşfetme zamanı!
Biz yılbaşı arifesinde, 29 Aralık’ta gittiğimiz zaman Strasbourg buzzz gibi havasıyla karşıladı bizi. Gara 10 dk mesafedeki otelimize yürürken etraftaki tuğlalı binalar bana Kopenhag’ı anımsattı; Onur da “Ben burayı Graz’a benzettim” dedi. Kısa bir süre sonra şehrin içine karışınca anlayacaktık ki aslında bu şehrin bambaşka bir karakteri vardı.
Otelimize varıp biraz dinlendikten sonra içliklerimizi, yün çoraplarımızı ve kat kat kazaklarımızı giydik; atkıları, bereleri ve eldivenleri geçirdik; kendimizi Strasbourg’un soğuk kollarına bıraktık : )
Bu arada, eğer Strasbourg’a Noel pazarları zamanında gitme planınız varsa Avrupa’nın En İyi Noel Pazarları yazımıza da mutlaka göz atmalısınız. Burada Strasbourg Noel pazarlarını da anlattık!
Strasbourg’da Gezilecek Yerler
MAMCS – Musée d’art moderne et contemporain
Strasbourg’u keşfetmeye otelimize en yakın yerden, ikonik Petite France bölgesinden başlayalım dedik. Petite France’a giden yolda karşımıza çıkan ilk önemli durak MAMCS – Musée d’art moderne et contemporain (Modern Sanat Müzesi) oldu. Bizim maalesef zamanımız yoktu ama siz Monet ve Picasso’nun yanı sıra Kandinsky, Branuer gibi güncel sanatın önemli figürlerinin eserlerini görmek, ya da sadece Petite France ve Les Ponts Couverts’in muhteşem manzarasını izleyebileceğiniz terasına çıkmak için müzeyi ziyaret edebilirsiniz. Daha detaylı bilgi için müzenin websitesini inceleyebilirsiniz.
Barrage Vauban
MAMCS’ın da bulunduğu şehrin batı yakası Quartier de la Gare’ı Petite France’a bağlayan bir geçit niteliğindeki Vauban Barajı 1690 yılında askeri mühendis Vauban’ın planlarına göre inşa edilmiş. Barajın asıl fonksiyonu ise bir saldırı sırasında ill Nehri’nin seviyesini yükselterek şehrin güney kısmını sular altında bırakmak ve böylece düşmanın geçişini engellemekmiş! Hatta bu fonksiyon 1870’teki Fransa-Prusya Savaşı’nda kullanılmış!
120 metre uzunluğundaki barajın oluşturduğu geçide girer girmez gözünüz gözlem terasına çıkan merdivenleri arasın. Terasa çıktığımızda karşılaştığımız Petite France, Ponts Couverts ve arka plandaki Katedral manzarası inanılmaz fotojenikti. Manzarayı izlerken bir anda kar yağmaya başladı ve aylar sonra ilk kez bu terasın üzerinde kondu kar taneleri avuçlarımıza. Böyle de tatlı bi’ andı : )
Geçit ve gözlem terası 07:15-21:00 arası açık oluyormuş. Kışın bu aralığın kısaldığı söyleniyor ama net bilgiye ulaşamadık. Biz otelimize dönerken geçit kapanmıştı ve kapılarına bildiğiniz kilit vurmuşlardı. Halbuki bir de gece gece çıkıp o manzarayı ışıklar altında izlemek vardı! Biz de 13 kemerden oluşan barajın ışıklandırılmış halini izleyerek yetinmek durumunda kaldık.
Pont Couverts
Petite France’ın hemen kıyısında bulunan, dört kule ve üç köprüden oluşan Pont Couverts 13. YY’da Strasbourg bağımsız bir şehirken bir savunma mekanizması olarak inşa edilmiş. Pont Couverts’in kelime anlamı “kapalı köprüler” demek. Köprülerin üzeri, savaş zamanında bu köprüde konuşlanan savunmacıları korumak için tahta çatılarla kaplıymış; isim buradan geliyor yani. Strasbourg Fransa’ya katılınca savunma mekanizması rolünü Barrage Vauban’a kaptırmış ama tahta çatılar kaldırılarak köprü olarak kullanılmaya devam edilmiş.
Petite France
Petit France arnavut kaldırımlı dar sokakları, etrafını çeviren kanallara görüntüleri yansıyan rengarenk evleriyle şehrin en görülmeye değer kısmı. Petite France ismi her ne kadar kulağa tatlı gelse de, kanalları ve kütük çerçeveli evleriyle sunduğu kartpostal görüntüsünün aksine bir hikayesi var. Bölgenin adı aslında 15. YY’ın sonlarında burada bulunan ve frengili askerleri tedavi eden bir hastaneden geliyor.
Biz buraya ulaşmak için Pont Couverts’in en sağdaki köprüsünden geçerek Quai du Woerthel’e yürüdük. Biz o an tamamen unuttuk ama siz buraya dönmeyip köprüler üzerinden biraz daha yürürseniz, ortadaki köprünün arkasında kalan Square Suzanne-Lacore’un en ucunda bulunan tatlı evin ve mevsim uygunsa mor salkım çiçeklerinin fotoğraflarını çekebilirsiniz (Yukarıdaki fotoğrafta da görünüyor).
Ama asıl manzaralar Rue des Moulins’de olacak. Bu cadde üzerinde sağa doğru yürüyüp Pont Sanit-Martin köprüsüne gelirseniz bambaşka bir manzara, sola doğru yürüyüp mavi panjurlu Pavillon Régent’in altındaki geçitten geçerseniz bambaşka bir manzara kucaklayacak sizi.
Biz bu geçitten geçip Quai de la Petite France’tan karşı kıyıdaki kurabiye evlerin renklerinde hayallere dalarken birden Pavillon Régent’i karşı kıyıya bağlayan köprünün hareketiyle irkildik. Köprü 90 derece döndü ve mor renkli bir gezinti teknesine yol açtı. Köprü tekrar eski halinde geldiğinde karşıya geçtik ve Strasbourg’un ikonik evlerinden biri olan Maison des Tanneurs‘le karşı karşıya geldik.
Petite France bir zamanlar değirmencilere (“millers”) ve hayvan derisi tabaklayıcılarına (“tanners”) ev sahipliği yapmış. Genellikle iki katlı ve geniş eğimli çatılara sahip olan bu rengarenk kütük çerçeveli evlerin çoğu 16.-17.YY’da yapılmış. Tabaklayıcılar derileri nehirde yıkadıktan sonra kurumaları için çatı katlara asarlarmış. Çatılardaki tavan pencerelerini açınca oluşan hava akımı da derilerin çabuk kurumasını sağlarmış. Bu evlerin en ünlüsü de işte 1572 yılında inşa edilen Maison des Tanneurs. Burası eskiden tabakhaneymiş; şimdi ise geleneksel Alsace mutfağını tadabileceğiniz La Maison de la Choucroute olarak hizmet veriyor.
Petite France’ın tam kalbinde yer alan Place Benjamin Zix’te tabaklayıcıların kullandığı bir hendek varmış. Daha sonra bu hendek doldurularak Rue du Fossé des Tanneurs yani “tabakçıların hendeği” caddesi oluşturulmuş.
Place Benjamin Zix’ten bol bol kanal ve kurabiye ev fotoğrafı çekip biraz da hediyelik eşya dükkanlarını gezdikten sonra Gutenberg Meydanı’na (Place Gutenberg) ulaşmak üzere Rue des Dentelles boyunca yürümeye başladık. Şimdi düşünüyorum da, keşke ill Nehri kıyısı boyunca, L’Ancienne Douane’e ulaşana kadar Quai Saint-Thomas‘tan yürüseymişiz. Böylece Grande Île’nin güney kısmında görmek istediğimiz yerleri gün batmadan görebilirdik. Sağlık olsun; öyle yapsaydık bu sefer Mireille Oster Pain d’Epices’in buram buram kokan aromalı baharatlı ekmeklerini tadamazdık : )
Gutenberg Meydanı
Gutenberg Meydanı tahmin edeceğiniz üzere adını matbaanın mucidi Gutenberg’den alıyor. Gutenberg’in Strasbourg’da yaşadığı yıllarda matbaacılık üzerine yoğun araştırmalar yaptığı ve ilk baskı denemelerini burada gerçekleştirdiği söyleniyor. Meydanın ortasında bulunan Gutenberg heykelinin tam arkasında kalan bina ise şu an Sanayi ve Ticaret Odası’na ait olan Neubau; kendisi şehirdeki Rönesans mimarisinin en iyi ve en eski temsilcisi imiş.
Cathédrale Notre Dame de Strasbourg
Meydanın hemen karşısındaki Rue Mercière‘in başında durduğunuzda Strasbourg Katedrali’nin (Cathédrale Notre Dame de Strasbourg) gül penceresi ve 142 metre yüksekliğindeki kulesiyle karşı karşıya geleceksiniz.
Bizim gittiğimiz tarihte 25 Aralık’taki Christmas sonrası bazı marketler kapanmıştı ama Katedral Meydanı’ndaki (Place de la Cathédrale) market yerli yerindeydi. Açık konuşmak gerekirse asıl amacımız “Noel’in başkenti” olarak adlandırılan Strasbourg’un Christmas marketlerini deneyimlemek olduğu ve burada geçirecek tek bir günümüz olduğu için, güvenlik kontrolünden geçip meydana ayak bastığımız andan itibaren sadece bu atmosferle ve yiyip içmekle ilgilendik : ) Zaman konusunda sıkıntı yaşamayacaklar için kendimize aldığımız ama gerçekleştiremediğimiz notları paylaşalım hemen.
Bir kere normalde katedralin gözlem platformuna çıkmamazlık etmeyin. Christmas marketlerin kurulu olduğu zamanlarda güvenlik gerekçesiyle platforma çıkışlara izin verilmediğinden biz çıkamadık. Platforma 332 basamak ile erişiyorsunuz ve yukarıda Strasbourg’un silüetinden açık havalarda Vosges sıra dağları ve Almanya’daki Kara Orman’a kadar uzanan bir manzaraya maruz kalıyorsunuz. Platformun saatleri Nisan-Eylül ayları arası 09:30-20:00, Ekim-Mart arası ise 10:00-18:00 arasında ve çıkış ücreti 5 Euro, Strasbourg Pass’ınız varsa bedava. Bir de her ayın ilk pazar günü ücretsiz.
Gotik mimarinin muhteşem bir örneği olan katedralin pembe kumtaşı cephesi saate ve gökyüzünün rengine göre değişiyormuş. Hele ışıklandırmaların devreye girmesiyle birlikte yüzlerce heykel duvarlardan atlayacakmış gibi canlanıyor. Katedralin içini her gün 09:30-11:15 ve 14:00-17:45 saatleri arasında ücretsiz gezebilirsiniz. İçeride görülmeye en değer kısım 16. YY’da matematikçiler, heykeltraşlar ve İsviçreli saat ustaları tarafından yapılan Rönesans şaheseri Astronomik Saat. Her gün 12:30’da saat otomatik gösterisine başlıyor; ancak bu gösteriyi izlemek için bilete ihtiyacınız var. Strasbourg Pass’ınız varsa ücretsiz girebilirsiniz, yoksa katedralin gişesinden 2 Euro karşılığında biletinizi alabilirsiniz. Giriş kapısı 12’ye doğru açıldığında önlerden yer kapabilmek için 11:30’da sıraya girin diyorlar. Önce saat hakkında yarım saatlik bir film gösterimi yapılıyor; 12:30 olduğunda ise saatin figürleri hayat buluyor.
Katedral Meydanı’nda hemen köşede bulunan kurabiye tipli ev (biraz yanık bir kurabiye ama…) zamanında bir manava ait olan Maison Kammerzell. Şu an burası bir otel ve giriş katı restaurant olarak hizmet veriyor. İncil, Yunan ve Roma uygarlıkları ve Orta Çağ’dan esinlenen oldukça detaylı bir cephesi var.
Katedralin diğer cephesinin arkasında bulunan Place du Château meydanında bir başka Christmas market kuruluydu. Biz yine karanlık, kalabalık ve standlar yüzünden pek anlayamadık ama bu meydandan muhteşem fotoğraflar çıkarmış. Meydanın bir köşesinde bulunan lego tipli ikiz sivri çatılı bina Musée de l’Œuvre-Notre-Dame; burada Orta Çağ ve Rönesans dönemlerine ait çeşitli eserler bulunuyor. Açıkçası bizim ilgimizi çekmedi : )
Palais Rohan
Zamanımız olsaydı mutlaka Palais Rohan’ı ve içinde bulundurduğu müzeleri gezerdik. Hiç olmadı avlusuna girerdik. Yine karanlık ve Rue de Rohan ile Terrasse Rohan boyunca kurulu Christmas marketler yüzünden fırsat bulamadık. Sarayın hem dış cephesi hem de içi o kadar ihtişamlı ki “minyatür Versay” olarak anılıyormuş.
Sarayın giriş katı Dekoratif Sanatlar Müzesi’ne (Musée des Arts Décoratifs) ait. Burada Strasbourg kardinallerinin lüks dairelerini gezme şansına eriştikten sonra 17-19. YY arasına ait seramik, mobilya, mücevher ve heykel gibi dekoratif sanat eserlerini inceleyebilirsiniz.
Birinci katta ise Güzel Sanatlar Müzesi (Musée des Beaux-Arts) bulunuyor. Müzenin oldukça geniş İtalyan, Fransız, İspanyol ve Flemenk resim koleksiyonunda Botticelli, Raphael, Reubens,Van Dyck gibi ünlü ressamların eserleri de yer alıyor.
Sarayın bodrum katında yer alan Arkeoloji Müzesi’nde (Musée Archéologique) ise Alsace bölgesi ve Strasbourg’un binlerce yıllık geçmişine tanıklık edebilirsiniz.
Palais Rohan’da bulunan müzeler salı hariç her gün 10:00-18:00 arasında ziyaret edilebiliyor ve giriş ücreti 6,5 Euro. Detaylı bilgi için Strasbourg Müzeleri websitesini inceleyebilirsiniz.
Grande Boucherie
Biz Terrace Rohan’dan ayrılıp birbirinden güzel Place du Marché aux Poissons, Place du Marché-aux-Cochons-de-Lait ve Place de la Grande Boucherie boyunca yürürken, bir anda lapa lapa yağmaya başlayan kar da bize eşlik ediyordu. Ortam her ne kadar yılbaşının büyülü atmosferi, ışıklar ve kar sayesinde inanılmaz romantik olsa da, aynı inanılmazlıkta soğuktu! Fotoğraf çekmek için sürekli eldiveni fırlattığım için ellerim de buz kesmişti. Yemek rezervasyonumuza da daha vakit vardı. Sıcak bir içecek eşliğinde oturup dinlenelim diye Rue du Vieux Marché aux Poissons boyunca yürüyerek Rue Mercière’de bulunan Salon de Thé Christian‘a gitmeyi kafaya koyduk.
Tabii bir an önce sıcak bir yere sığınma iç güdüsüyle Grande Boucherie binasının önünden geçip gitmişiz. Bir zamanlar mezbahaya ve kasap tezgahlarına ev sahipliği yapmış olan bu Rönesans binası 1920’de Strasbourg Şehir Tarihi Müzesi’ne (Musée historique de la ville de Strasbourg) dönüştürülmüş. Gündüz saatlerinde Pont du Corbeau‘den karşı kıyıya geçip Quai Saint-Nicolas‘tan Grande Boucherie ve arka plandaki katedral manzarasını izlemek ne de keyifli olurdu!
Musée Alsacien
Hazır karşı kıyıya, Krutenau bölgesine geçmişken geleneksel Alsace yaşantısına göz atmak isteyebilirsiniz. Musée Alsacien Salı hariç her gün 10:00-18:00 arasında 6,5 Euro ücretle gezilebiliyor. Bu müzenin avlusuna da bayılmıştım. Gidebilseydim eğer, geleneksel kıyafetini giymiş yan komşumun üst kattaki balkonuna çıktığını, tahta korkuluklardan yarı beline kadar sarkarak bana günaydın dediğini hayal ederdim kesin : ) Sonra da birkaç metre ötedeki Pains d’Epices Fortwenger‘den geleneksel “baharatlı ekmeğimi” alıp yine kıyıya doğru giderdim, Palais Rohan’ı bir de karşıdan izlemeye…
Cave Historique des Hospices de Strasbourg
Vaktiniz varsa Krutenau’da bir zamanların hastanesi, şimdinin şarap mahzeni Cave Historique des Hospices de Strasbourg’u gezebilirsiniz. O zamanlar bazı hastalıkların tedavisinde şarap kullanıldığından 1395 yılında bu mahzen kurulmuş. Burada üretilen şarapların çok kaliteli olduğu söyleniyor. Mahzeni ücretsiz gezebiliyorsunuz; bilgi için websitesini inceleyebilirsiniz.
Ancienne Douane
Krutenau tarafına geçtik diye şehrin önemli yapılarından Ancienne Douane’i (Kaufhaus olarak da geçiyor) kaçırmayalım sakın! Avrupa’nın ana ticaret rotası olan ve kuzey ile güney arasında önemli bir iletişim kanalı olan Ren Nehri şehrin gelişimine büyük katkıda bulunmuş. ill kıyısında kurulan ilk liman olan Ancienne Douane o zamanlar hem depo hem gümrük noktası olarak hizmet veriyormuş. Şimdi ihtişamlı salonlarının rengarenk tavan freskoları altında, işlemeli tahta sandalyelerde oturup Restaurant L’Ancienne Douane‘ın -gayet uygun fiyatlı- menüsünden yemeğinizi seçebilirsiniz : )
Carré d’Or
Neyse, bizi en son Salon de Thé Christian yolunda bırakmıştınız : ) Buraya vardığımızda çay servisi henüz kapanmıştı ve restaurant kısmı hizmet vermeye başlıyordu. Bu soğukta ısınmak için tek çaremiz henüz kapanmamış olan Christmas marketlerden sıcak şarap almaktı. Sıcak şarabımızı içe içe dev yılbaşı ağacını görmek için Place Kléber’in yolunu tuttuk. Rotamızda Strasbourg’un en güzel süslenmiş sokakları da vardı.
Rue du Chaudron, Rue du Sanglier, Rue des Orfèvres ve Rue du Temple Neuf sokaklarından oluşan dikdörtgen içindeki bölgeye Carré d’Or deniyor; Türkçe karşılığı “altın kare”. Gerçekten de, bir zamanlar şehrin kuyumcularına ev sahipliği yapmış olan bu sokaklar ışıltılı mağaza vitrinleriyle ve birbirinden güzel yılbaşı süslemeleriyle altın gibi parıldıyordu.
Place Kléber
Bu sokakların ışıltısından sonra sessiz sakin bir meydana çıktık: Place du Temple Neuf. Kilisenin önündeki bu küçük meydanın ortasındaki geçit bizi Strasbourg’un ünlü alışveriş caddesi Rue des Grandes Arcades‘e ve hemen devamında Place Kléber’e ulaştırdı. Bu devasa meydanda dev bir Christmas market kuruluyor ama Christmas biter bitmez market kapanıyor. Geriye sadece 30 metelik dev yılbaşı ağacı kalıyor. Bir süredir durmuş olan kar meydana gelmemizle yine lapa lapa yağmaya başladı tüm güzelliğiyle. O gece kar hep en büyülü yerlerde yağmaya karar vermişti sanki…
Meydanın batı sınırı tramvay yolları ile çiziliyor. Meydanın kuzeybatı ucuna yürürseniz, camdan yapılma bir halkanın altındaki tramvay duraklarının bulunduğu Place de l’Homme de Fer fütüristik tasarımıyla bir anda size boyut değiştirmişsiniz hissi verebilir.
Place Kléber’den Rue du Fossé-des-Tanneurs’ü takip ederek kendinizi yine Petite France’ta bulabilirsiniz. Canınız biraz alışveriş yapmak istiyorsa, ya da görmediğiniz başka sokakları keşfetmek istiyorsanız yönünüzü 600 metre uzunluğundaki alışveriş caddesi Grand’Rue‘ya da kırabilirsiniz.
Son olarak, biz gidemedik ama Grand Île’nin kuzeydoğu kısmı da mimari güzellikleri açısından görülmeye değer. Parizyen stili binalarla çevrili Place Broglie, Hôtel de Ville, Hôtel du Gouverneur Militaire, Hôtel de Klinglin ve Opéra national du Rhin listenizde olsun.
Tekne Turu
ill Nehri ve kanalların asıl tadı tekne turuyla çıkacaktır kuşkusuz. Ofisi Katedral Meydanı’nda, Strasbourg Turizm Ofisi’nin hemen yanında bulunan Batorama şirketi farklı rotalarda tekne turları düzenliyor. Rotalar ve tur saatleri yıl boyunca çok değişkenlik gösterdiğinden bilgi almak isterseniz siz en iyisi Batorama’nın websitesini inceleyin. Strasbourg Pass’ınız varsa Batorama ofisinde göstererek turunuzu bedavaya getirebilirsiniz.
Petit-Train
Strasbourg’u keşfetmenin bir başka yolu da Nisan-Kasım ortası çalışan mini trenler. Katedral Meydanı’ndan kalkan tren 40 dk’lık yolculuk süresince tarihi şehir merkezinden Petite France’a uzanıyor; oradan da nehir kıyısını takip ederek başlangıç noktasına dönüyor. Yetişkinler için ücreti 7 Euro. Detaylı bilgi için websitesini inceleyebilirsiniz.
Strasbourg Yeme-İçme Önerileri
Her ne kadar Strasbourg’da bir gün geçirecek olsak da, gitmeden önce şehrin yeme-içme mekanlarını derinlemesine araştırıp notlarımızı aldık tabii ki : )
Biz bir yere gitmeden önce samimi bir havası olmayan ya da fiyatları yüksek olan yerlerin üstünü direkt çiziyoruz. Bir de menüsüne önceden ulaşamadığımız yerleri, gidince değerlendirmek üzere ayrıca işaretliyoruz; nedeni de övgülerine ya da güzelliğine kanıp bütçemizi zorlayacak hesaplarla karşılaşmamak. Yine çok övgü almış ama fotoğraflarından ambiyansını kendimize uygun bulmadığımız, gitsek bile kendimizi rahat hissetmeyeceğimiz yerleri notlarımıza almıyoruz. Bütün bu seçim-elemeler sonrası nerelere gittik, listemizde gitmediğimiz nereler kaldı anlatmaya başlamadan önce belki geleneksel Alsace mutfağı ve Alsace şarapları hakkındaki yazımızı okumak istersiniz : )
Bu arada, özellikle akşam yemeği için listenize aldığınız mekanların önceden rezervasyon gerektirip gerektirmediğini kısaca araştırmanızda fayda görüyoruz. Biz daha önce başka şehirlere yaptığımız seyahatlerde nasıl olsa yer buluruz diye gidip çok istediğimiz yerlerde kapıdan döndürüldüğümüz için bu işi biraz ciddiye almaya başladık. Strasbourg’a da en kalabalık zamanlarında gittiğimiz için, akşam yemeği için gitmek istediğimiz yerlerde açıkta kalmamak adına rezervasyon konusunu araştırmıştık. Bazı yerlere The Fork üzerinden kolaylıkla ve hatta bazı zamanlarda indirimle rezervasyon yaptırabilirken bazı yerlere ise sadece websiteleri üzerinden rezervasyon yaptırabiliyorsunuz. Bazıları ise maalesef sadece telefonla rezervasyon kabul ediyor. Bir yere gitmeyi gerçekten çok istiyorsanız ve telefonla rezervasyon gerekliyse aramaktan çekinmeyin. Alsace Bölgesi’nde birkaç restaurantla telefonda görüştüm ve İngilizce’ye çok hakim olmasalar bile rahat bir iletişim kurabildim.
Fortwenger
Alsace Bölgesi’ne özgü tatlardan biri olan “pain d’épices” çavdar unu, bal ve çeşitli baharatların karışımlarından oluşan bir tür ekmek-kek. Pain d’épices diyince araştırmalarımızda karşımıza çıkan neredeyse tek isim Fortwenger’di. 1768’den beri pain d’épices üreten Fortwenger Alsace genelinde bu işin artizanı olmuş durumda. Strasbourg’daki tek şubesi Krutenau bölgesindeydi ve maalesef biz buraya gidemedik. Neyse ki Colmar ve Kaysersberg’de mağazaları vardı ki tatmadan dönmemiş olduk : )
Fortwenger’de yüzlerce çeşit pain d’épices ve farklı kek-kurabiyeler bulmanız mümkün. Fiyatları da gerçekten uygun, örneğin150 gr’lık pain d’épices’ler 2,60 Euro, 300 gr’lıklar 4,75 Euro civarı. Sevdiklerinize hediyelik olarak götürmek için de gayet güzel bir seçenek olacaktır.
Mireille Oster Pain d’épices
Rue des Dantelles’ten Gutenberg Meydanı’na doğru yürürken karşımıza çıkan bu dükkanın kapısındaki pain d’épices yazısını görmemizle içeri girmemiz bir oldu. Farklı farklı aromalarda bir sürü pain d’épices çeşidi vardı ve çok tatlı bir şekilde ambalajlanmışlardı. Çalışanlar tatmamız için limon aromalı olanından ikram ettiler ve baya beğendik.
Her rafta farklı bir çeşit yer alıyor ve içindekileri raflardaki kartlardan görebiliyorsunuz; tek sıkıntısı Fransızca yazıyor oluşu : ) Siz görevlilere danışın, onlar sizi yönlendirecektir. 250 gr’lık paketlerdeki pain d’épices’in fiyatı 9 Euro.
Le Tire-Bouchon
Rue de Maroquin üzerinde yan yana dizilmiş oldukça ünlü üç restaurant var: Le Gruber, Le Tire-Bouchon ve Au Vieux Strasbourg. Le Gruber listemizin alt sıralarındaydı; Au Vieux Strasbourg’u da rezervasyon için arayıp ulaşamayınca şansa bırakmayıp Le Tire-Bouchon’a The Fork üzerinden rezervasyon yaptırdım. İyi ki de yaptırmışım; 5 katlı binada gerçekten tüm masalar doluydu.
Restaurantın adı bildiğimiz tirbüşon : ) 16. YY’dan kalma binası ise gerçekten görülmeye değer güzellikte. Hele yılbaşı zamanı kocaman oyuncak ayılarla, dev hediye paketleriyle öyle güzel süslemişler ki yoldan geçen herkes bir durup izliyor, sonra da binanın fotoğraflarını çekiyor : ) Kütük çerçeveli evin iç dekorasyonu da muhteşem. Her kat, her bölüm birbiriyle yarışır güzellikte.
Sıra sipariş vermeye gelince ben tercihimi
İçkilere gelince; her ne kadar Alsace’ın asıl beyaz şarapları ünlü olsa da, beyazla aram olmadığı için seçtiğim Pinot Noir’ı çok beğendim. Benim gibi ağır şarap içemeyenler için içimi çok rahat bir şarap. Christmas birasında ise hafif tatlı bir aroma olduğu için pek beğenmedik; tek başına içsek belki düşüncemiz değişirdi.
Kısacası Le Tire-Bouchon’un loş sarı ışıkları altında, mükemmel bir ambiyansı olan tipik bir winstubda, geleneksel Alsace yemekleri ve içkilerinden oluşan çok güzel bir akşam yemeği yedik. Sizlere de gönül rahatlığıyla öneriyoruz. Restaurantın websitesini de buraya bırakıyoruz.
Listemizdeki Diğer Mekanlar
Strasbourg’da bir gün kalınca; bir öğünümüzü de Christmas marketlerde geçirince, başka bir yer deneme fırsatımız olmadı. Yine de listemizi kategoriler halinde sizinle paylaşmak istiyoruz; belki size faydası dokunur.
Alsace winstub’ları
- Au Vieux Strasbourg
- La Maison de la Choucroute – Maison des Tanneurs
- La Baeckeoffe d’Alsace
- Winstub Meiselocker
- Au Brasseur
- Le Gruber
- Restaurant L’Ancienne Douane
- Winstub le Pfifferbriader
Tarte Flambée
- La Binchstub: Binchstub Broglie ve Binchstub Gayot olmak üzere iki farklı şubesi var. Menülerine tarte flambée ağırlığını koyuyor.
Kahve & Çay
- Bloom
- Salon de Thé Grand’Rue
Pastane & Fırın
- Patisserie Naegel
- Patisserie Christian Meyer
- Patisserie Suzanne
- Pains Westermann
Bisküvi & Şekerleme
- La Cure Gourmande
Krep
- Crêperie Le moulin du diable
Çikolata
- Jeff De Bruges
Şarküteri
- Frick-Lutz
- La Boutique Du Gourmet
- Maison Lorho
- Porcus
Peynir
- La Cloche à Fromage
Şarap Evi & Şarap Butiği
- Vino Strada Stub
- Au Millésime
Strasbourg hakkında daha fazla fotoğraf için sizleri Instagram hesabımıza ve #yalniziyigezdik_strasbourg etiketimize de bekliyoruz : )